31 Ekim 2012 Çarşamba

CİNSİYET EĞİTİMİ

Anne ve baba olarak çocuklarımızın tercihlerine karşılık veririz. Aktiviteyi, bazen hiç farkında olmadan –annenin refleks olarak bebeğine gülümsemesi- tekrarlarız. Bu tekrarlar bebeğin karşısına çıkan her veriyi işleyen ve ilgisini çeken her şeye karşılık veren beynindeki nöron döngülerini güçlendirir. Bu devreler geliştikçe çocuk, cinsiyetiyle ilgili gelenekleri öğrenir. Küçük kızlar yüz ifadelerini çeşitlendirdikçe karşılık vermekte daha da iyi olması kaçınılmazdır. Yüz ifadelerini öğrenmekle ilgili yeteneklerini geliştirebileceği her aktivite ona çekici gelecektir ve bu beyni aktivite için gittikçe daha fazla nöron görevlendirecektir. Cinsiyet eğitimi ve biyoloji bizi biz yapmak konusunda işbirliği yaparlar.”

(Dr. Louann Brizendine, Kadın Beyni syf 46-47)

30 Ekim 2012 Salı

TÜRKLER HAKKINDA (12)

"Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş imparatorluklar içinde yayılan kavimlerin en asili ve en başta gelenidir."


Alphonse Marie Louise Prat de Lamartine (Alphonse-Marie-Louis de Prat de Lamartine) (d. 21 Ekim 1790 - ö. 28 Şubat 1869), Fransız yazar, şair ve politikacı.
Graziella, Göl, Şairane Düşünceler gibi kitapları romantik edebiyatın en ünlü yapıtları arasına girmiş bir edebiyatçıdır. Çeşitli tarih kitapları da yazan Lamartine'in Jirondenlerin Tarihi adlı yapıtı Fransa’daki 1848 ihtilalinin düşünce zeminini oluşturan eserlerdendir. İhtilalden sonra ülke yönetiminde önemli görev almış; Dışişleri Bakanlığı’nı üstlenmiş bir siyasetçidir.
Bir “Türk dostu” olan yazar, Türk tarihi ve Türkiye izlenimlerini Doğuya Seyahat, Doğuya Yeni Seyahat ve Türkiye Tarihi adlı eserlerinde aktarmıştır.

22 Ekim 2012 Pazartesi

EVLİLİK ÜZERİNE - 2

"Her durumda evlenin. İyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz. Eşiniz kötü olursa filozof olursunuz.."

Socrates


 

19 Ekim 2012 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 33

İki şeye hakkım olduğuna karar verdim: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim. Çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez.

HARRİET TUBMAN
Aramızdan ayrılalı neredeyse bir asır geçti; ama hâlâ ismi milyonların dilinde, hatırası özgürlüğü sevenler için kutsal.
Anne babası ona “Araminta” adını verdi. Maryland’in Tidewater bölgesinde Siyah kölelerin kızı olarak 1820’de (veya 1821’de, kimse emin değil) doğdu. Bebekken, köleler sevimli adını kısaltarak “Minty”ye çevirdi. Tarih ise onu, evlendikten sonraki ismiyle hatırlıyor: Özgürlük savaşçısı Harriet Tubman.

Özgürlük yoluna daha çocukken adım attı; henüz 10 yaşında bile değilken, bebeklere ve çocuklara istediklerini yaptırmak için çıplak şiddet uygulayan köle sahiplerinden kaçarak.

Harriet, beyaz bir bebeğe bakmaya, ev işlerini yapmaya, gece gündüz başkaları için çalışmaya zorlandığında 5 yaşında bir körpecikti. Sadece beyazların yemesine izin verilen bir yiyecek olan şeker yerken yakalandığında; 7’sine adım atmıştı. Dayak yeme tehdidi karşısında kaçtı ve öyle hızlı koştu ki, dizlerinin bağı çözüldü ve kendisini derin bir çukurlukta buldu. Açlık onu “sahibesinin” evine dönmeye zorladı ve orada derhal “efendisi” tarafından alçakça dövüldü. Hiç şüphesiz, bu çocuk o şiddetle önemli bir ders almış oldu; fakat kuşku yok ki bu ders, köle sahipleri sınıfının öğrenmesini istediği ders değildi! Onların istediği çocuğun beynine terör korkusunun tohumlarını ekmekti, böylece bir daha asla kaçmayı düşünmeyecekti. O ise bunun yerine şunu öğrendi ki, eğer bir daha kaçarsa, tekrar geri dönmeyecekti.
Kağıt üzerinde ve hukuken “özgür” olan, fakat zihnen pek de öyle olmayan, John Tubman adında biriyle evlendi. Özgürlükten bahsettiğinde kocası onu durduruyor, “Eğer devam edersen Efendi’ye söyleyeceğim. Derhal Efendi’ye söyleyeceğim” diye tehdit ediyordu. Kocasına baktığında, inanmama duygusu vücudun sarıyor, “Bunu kastetmiyorsun” diyordu. Fakat içinden biliyordu ki, “onu” kastediyordu.
Nihayet özgürdü. Kuşkusuz, yeni bir önemli ders öğrenmişti. Herkese güvenilemezdi. Uyanık, tetikte ve dikkatli olmalıydı.
Zamanı geldiğinde yola çıktı; sık ormanlar, nehirler ve tepeler boyunca yürüdü. Açık yollardan uzak durdu. Kuzey Yıldızı’nı takip etti ve sözde “özgür” eyalet Pennsylvania’ya ulaşınca şöyle dedi:
“Çizgiyi geçmiştim. ‘Özgür’düm. Ama beni bu ‘özgürlük’ ülkesinde selamlayan kimse yoktu. Yabancı bir ülkede bir yabancıydım; ne de olsa benim evim güneyde, Maryland’deydi. Çünkü babam, annem, erkek ve kız kardeşlerim ve dostlarım oradaydı. Ben özgürsem onlar da özgür olmalıydı! Kuzeyde bir yuva kuracak ve onları buraya getirecektim!”
Bunu söyledi, buna inandı ve bunu yaptı.
Tekrar tekrar Tidewater’a döndü; aklıyla, cesaretiyle ve kararlılığıyla ahalisini oradan çıkardı.
Kaçışından 2 yıl sonra çiftliğe döndü; ama “özgür zenci” John Tubman yeniden evlenmişti ve özgür olduğunu düşündüğünden Maryland’i terk etmedi. Bu, bile onu kutsal davasından uzaklaştıramadı; özgürlük.
Bir tüfek taşıyordu ve 25 kadar esiri kuzeye kaçırırken, onu kullanmasına ramak kalmıştı. İçlerinden bitkin, aç ve korkmuş olan biri, hiçbir şeyin bu bataklıkta sürünmeye değmeyeceğine karar verdi. İlerlemeyi reddetti; ta ki Harriet ona yaklaşarak tüfeği kafasına dayayıp, “Ya ilerle ya da öl” diyene kadar. İlerlemeye devam etti.
Biliyordu ki, geri dönen bir köle, tüm bildiklerini anlatana kadar işkence görecek ve böylece özgür olmak isteyenlerin hepsini tehlikeye atacaktı. Ona göre, ya özgürlük ya ölümdü. Bu kadar basitti.
Nasıl yetiştiği ve kölelik hakkında şöyle diyecekti:
“İhmal edilmiş bir ot gibi büyüdüm; özgürlükten bihaber, onu hiç tatmamış olarak. Mutlu ve mesut değildim; ne zaman bir Beyaz adam görsem, alıp götürmesinden korkardım. İki kız kardeşim prangalanıp götürülmüştü, biri geride iki çocuk bıraktı. Her zaman tedirgindik. Bence kölelik, cehenneme en yakın şeydir.”
Güneydeki hapishane eyaletlere akınları, abartısız yüzlerce Siyah’a özgürlük yolunu açtı; bunlara kendi yaşlı anne babası, Harriet ve Benjamin Ross çifti de dahildi.
Ailesinin kökeninin, Batı Afrika sahilindeki bir kabile olan Ashanti halkına dayandığı sanılıyor. (Ashanti hayatının merkez bölgesi günümüzdeki Gana’da.) Onun hayatı, başından sonuna kadar, özgürlük davası için direniş ve mücadele hayatıydı.
Siyah esirleri kurtarmak için güneye 15 ila 19 akın yapmış olabilir. Bu akınlarda, 300 ila 500 kişiyi özgürlüğüne kavuşturdu.
ABD İç Savaşı sırasında Kuzey güçlerine katıldı. Güney Carolina’da, 800 kölenin kurtarılmasına ve Güney güçlerinin askeri üslerine binlerce dolarlık hasar verilmesine sebep olan Combahee Nehri baskınını organize edip, yönetti. Bu kadar çok kişinin tutsaklıktan kaçışını büyük neşeyle bildirdi.

Daha sonra bu manzarayı şöyle anlatacaktı:
“Hayatımda hiç böyle bir manzara görmedim. Güldük, güldük ve güldük… İşte orada, kafasının üzerinde bir kovayla bir kadın geliyordu; içindeki pirinç kavrulmuş gibiydi, yangından son anda kurtarmıştı… Arkasından ona dayanan bir de genç. Bir kadın, biri beyaz, diğeri siyah olan iki domuz getirdi. İkisini de aldık ve beyaz olana General Beauregard’ın, siyaha da Güneylilerin Federasyon Başkanı Jeff Davis’in isimlerini verdik. Bazen kucaklarında oynaşan ikiz bebeklerle kadınlar geliyordu. Herhalde hayatımda hiç bu kadar çok ikiz görmemişimdir; omuzlarında çantalar, kafalarında sepetler, arkalarında veletler, yüklenmişlerdi…”
(Butch Lee, Harriet Tubman’ın Yeni Biyografisi, Brooklyn, Stoopsale Books, 2000)
Harriet Tubman 1913 yılında, 90’lı yıllarını yaşarken hayata gözlerini yumdu. Onun ismi artık bir özgürlük savaşçısını hatırlatır. Bu, özgürlük sunağının üstündeki, çok kutsal bir isimdir.

18 Ekim 2012 Perşembe

KARINCA KİTO

Mahkumun biri, yalnız kaldığı hücre içinde bir karınca ile arkadaşlık yapar. Kito adını verdiği bu karınca zaman içerisinde adamın talimatlarına göre hareket eder hatta takla atmayı bile öğrenir.

  Mahkum, insanların Kito'ya hayran kalacağını ve göreceği büyük ilgi sayesinde zengin olacağının hayalini kurmaktadır. Hapisten tahliye olduğu gün Kito'yu kibrit kutusunun içine koyarak bir kafeteryaya gider. Amacı insanların Kito'ya nasıl tepki vereceğini test etmektir.

Karıncayı kibrit kutusundan çıkaran eski mahkum garsonu çağırır. Amacı garsona Kito'nun marifetlerini göstermektir. Garsona "Masanın     üstünde duran şu karıncayı görüyor musun?" diye sorar sormaz, garson elindeki bezle karıncayı alır ve "Affedersiniz beyefendi" diyerek
Kito'yu öldürür.
 

Her kişinin kendine ait değerleri ve inançları vardır. Bir kişi için çok önemli olan bir olay diğeri için pek de önemli olmayabilir. Kişileri kendi inanç sistemimize göre değerlendirirsek sorunlarla karşılaşabiliriz. Yapmamız gereken kişilerin inanç ve değerlerine saygılı olmak ve ilişkilerimizde kendimizi onların yerine koyarak hareket etmektir.

      Altının değerini en iyi sarraf bilir.

17 Ekim 2012 Çarşamba

AT NALI UĞUR GETİRİR Mİ?

 Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca'ya:
- "Hocam", diye sormuşlar. "At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?"
Demirci Hoca:
- "Zannetmiyorum", diye cevap vermiş. "O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar."

15 Ekim 2012 Pazartesi

LİDERLİK DEHASI

“… Öyle şartlar içinde Mustafa Kemal’in yaptığını yapabilecek cesarette demiyorum, belki ondan gözüpekler vardı. Azminde demiyorum, belki onun kadar azimli olanlar vardı. Bilgi de demiyorum, şüphesiz ondan daha bilgili olanlar vardı. Fakat kırk yıllık ömrümde onun liderlik dehasında kimseyi tanımadım.”

(Falih Rıfkı Atay, Çankaya syf 246)

12 Ekim 2012 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 32

"Oy verenler hiç bir şeye karar vermez.
Oyları sayanlardır her şeye karar veren."

Josef Stalin (asıl adı İosif Vissariyonoviç Çugaşvili) (18 Aralık 1878; Gori, Tiflis Guberniyası - 5 Mart 1953, Moskova), Gürcü asıllı Sovyet devlet adamı, mareşal, 1922'den, 1953 yılındaki ölümüne kadar 31 sene boyunca Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri. Lenin'in ölümünden sonra, Sovyetler Birliği'nin lideri konumuna gelmiştir.

11 Ekim 2012 Perşembe

...VAR DİYE GÜVENME

İyi EVLADIM Var Diye Güvenme: EVLENDİRMEDEN...
İyi KOMŞUM Var Diye Güvenme: Büyük DERDE Düşmeden...
İyi ARKADAŞIM Var Diye Güvenme: Başına BELA Gelmeden...
İyi EŞİM Var Diye Güvenme: HASTALANIP Yatağa Düşmeden...
İyi KARDEŞİM Var Diye Güvenme: Araya MADDİYAT Girmeden...
İyi MAHSÜLÜM Var Diye Güvenme: Ambarına BUĞDAY Girmeden...
İyi DOSTUM Var Diye Güvenme: Araya DOST Görünen Biri Girmeden....

10 Ekim 2012 Çarşamba

EVLİLİK ÜZERİNE - 1

"Evlendikten sonra erkek ve kadın, yazı-tura gibidir; asla yüz yüze gelmezler, ancak hep beraberdirler."

 

Hemant Joshi
(हेमन्त जोशी) is a Professor of Mass Communication and Journalism. He has taught Communication, Radio, TV and Hindi journalism for two decades at Indian Institute of Mass Communication, New Delhi (1989- ) and Jamia Millia Islamia, New Delhi (2006–2008).

8 Ekim 2012 Pazartesi

AMCA DİYEN PAPAĞAN

Adamın biri güzel bir papağan satın alarak eve getirmiş ve başlamış konuşmayı öğretmeye. Özellikle papağanın "amca" demesini istiyormuş.
 
 Günlerce uğraşmış ancak papağana tek kelime öğretmeyi başaramamış. Bir gün iyice sinirlenmiş ve papağanın bir tüyünü kopararak, "amca de bakayım" diye bağırmış. Papağandan yine ses çıkmayınca her seferinde "amca de" diyerek hayvanın tüylerini tek tek yolmuş. Adam, tüylerini tamamen yolduğu papağanı tavuk kümesine atmış..
 
Sabaha karşı kümesten gürültüler gelmeye başlamış. Kümese giden adam birde ne görsün, papağan bir tavuğun üzerine çıkmış, tavuğun tüylerini tek tek yolarak her seferinde "amca de bakayım", "amca de bakayım" diye bağırıyormuş.
 
Bir insana bir şeyler öğretmek istiyorsak çok sabırlı ve esnek olmalıyız. Öğrenme kişinin istemesi ve bilgiyi veren kişiyi sevmesi ile mümkündür.


Öğrenme sırasındaki olumsuz davranışlar, kişinin bilgiyi öğrenememesine neden olacağı gibi bu davranışları aynen modellemesine de sebep olabilir. 
 
Ne öğrettiğinizden çok, karşınızdakinin ne aldığı önemlidir.

3 Ekim 2012 Çarşamba

ÇAĞLAR ÖNCESİNDEN HUKUK DERSİ (ANLAYANA TABİİ!)

“Eğer bir yargıç bir davaya bakar ve bir karara varırsa,  verdiği hükmü, yazılı olarak takdim eder, daha sonra verdiği kararda bir hata ortaya çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanırsa o zaman davada onun tarafından kararlaştırılan para cezasının on iki katını öder ve halka ilan ederler ki, yargıçlık makamından el çektirilir ve bir daha asla yargıçlık yapmak için oraya oturamaz.”

Hammurabi Kanunları,  Madde 5 (M.Ö. 1795 – 1750)

1 Ekim 2012 Pazartesi

KIZ ÇOCUKLARIN OYUNLARI

“… Araştırmalar, kızların oyunlarının erkeklerinkine nazaran yirmi kat daha fazla herkesin sırayla oynadığı oyunlar olduğunu gösteriyor ve bu oyunlar genellikle sevecenliğe ya da iletişime, diğerleriyle bağlantı kurmaya dayalı oyunlar oluyorlar. Tipik kadın beyni bu davranış biçimini geliştiriyor. Kızların sosyal ajandaları oyunlarda da kendini gösterdiği gibi beyin gelişimleri tarafından belirlenmiş olan birebir ilişkiye dayanıyor. Oğlan çocuklarındaysa oyunlar insan ilişkileriyle değil, oyunun ya da oyuncağın kendisiyle ilgili. Bu oyunlar aynı zamanda sosyal statü, güç, alan savunması ve fiziksel güç göstergesi de barındırıyorlar.”


(Louann Brizendine, Kadın Beyni syf 44)