29 Haziran 2015 Pazartesi

ÇAY İÇİN ÖMRÜNÜZ UZASIN

Çayın faydaları vücudumuzda oldukça fazladır. Çayın insan vücuduna etkisi demlenme süresine bağlıdır. Çay yapraklarında kafein bulunmaktadır..
Çay, günlük hayatımızda insanların en çok tükettiği sıcak içeceklerdendir. Özellikle de biz Türklerde çay kültürü çok fazladır. Toplumumuzda çay vazgeçilmezdir. Birçok evde günde bir kaç kere çay demlenir.
 Çay misafirliklerde, kahvaltılarda, öğünlerinde ve öğün aralarında vazgeçilmezdir.
 Bakalım çayın insan vücudundaki faydaları nelerdir?
 Çayın içerisinde antioksidan maddeler bulunmaktadır.
 Çay sadece 2 dakika içerisinde demlenirse vücutta uyarıcı etki yapar.
 5 dakikadan daha uzun bir sürede demlenirse sakinleştirici etki gösterir.
 Çay hazımsızlık, mide ağrısı, cilt kuruluğu ve öksürüğe iyi gelmektedir.
 Çay vücuttaki zararlı maddelerin dışarı atılmasına yardımcı olur, ishali durdurmada faydalıdır.
 Depresyonu önler, kan dolaşımına hızlandırır.
 Böbreklerin daha düzenli çalışmasını sağlar. Böbrek iltihaplanmasına iyi gelir.
 Vücut direncini artırır ve zihni açık tutar. .
 Metabolizmayı yeniler ve hızlandırır.
 Vücuttaki alkol, nikotin, yağ ve diğer zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olur.
 İdrar sökücü özelliği vardır.
 Pamuk yardımı ile yapılan çay pansumanında gözlerde çapaklanmaya iyi gelmektedir.
 Cilt üzerindeki bazı rahatsızlıkları giderir.
 Yaralarda pamuk yardımı ile yapılan pansumanda antibiyotik etkisi göstermektedir.
 Çay, diş taşı oluşumunu engellemektedir.
 Çay ağız içerisinde oluşan bakterilerin oluşumunu azaltmaktadır.
 Balık kokusu gibi ağır kokuların giderilmesinde ellerinizi demlenmiş çayla yıkadığınızda bu kokulardan hemen kurtulabilirsiniz.
 Saçlarınıza parlaklık kazandırmak istiyorsanız ve saçlarınız dökülüyorsa banyodan sonra çay ile durulayınız.
 Siyah çayı demlendikten sonra ılık hale gelince bir leğene koyup ayaklarınızı 10 dakika kadar içinde bekletin. 10 gün üst üste ara vermeden bu işlemi yaptığınızda ayak kokusuna iyi gelmektedir.
 Çay banyo malzemesi olarak kullanıldığında enfeksiyon giderici ve sakinleştirici etki gösterir.
 Göz maskesi olarak kullanılırsa kanlanmaya iyi gelir.
 Demlenmiş çay suyunu ahşap temizleyici olarak kullanabilir, koyu renk mobilyalara uygulandığında çaydaki bileşenler sayesinde eskimiş yüzeylere yeni bir parlaklık getirir.
 NOT : ÇAYIN FAYDASI ÇOK AMA KARARINDA İÇİLİRSE VAR. YOKSA FAYDALI DİYE BİR OTURUŞTA 2 DEMLİK ÇAY İÇİLİRSE YARARDAN ÇOK ZARAR VERİR.

22 Haziran 2015 Pazartesi

MAVİ KAPAK GERÇEĞİ

KAPAK TOPLAMANIN ALTINDAKİ GERÇEK BU MU ?
Doğa ve insanlara çok zararlı olan pet şişeler toplanmıyor da, neden kapakları toplanıyordu. Bu mavi kapaklar çok mu kıymetli idi. Hayır. Pet şişe üreticileri, ürettikleri bu zararlı maddeyi toplamak ve dönüştürmekle yükümlü idiler. Ama bunları toplamak, biriktirmek ve dönüştürmek hem masraflı hem de zordu. Bu kadar zahmete girmektense, bürokrat ve politikacılarla kol kola girdiler ve bir çare buldular. Pet şişe kapağını toplayan, aynı miktar şişeyi toplamış sayılacaktı. Öyle ya, ellerinde kapak olduğuna göre, elbette şişesi de vardı !. Peki bu kapaklar kime toplatılacaktı. Burada ikinci bir oyun devreye girdi. 500 kilo kapak getirilmesi halinde, özürlülere bir adet tekerlekli iskemle verilecekti. Böylece hayırsever halkımız, kandırılarak çöpçü gibi kullanıldı. Tekerlekli iskemlede payımız olsun diye düşünen insanlar; ceplerine, çantalarına, ev ve iş yerlerine doldurdukları mavi kapakları, daha büyük toplama ünitelerine attılar. Kapaklar buradan üreticiye gitti. Üretici bu kapakları “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na” göstererek, aynı miktar pet şişe topladığını beyan etti. Hem cezadan kurtuldu, hem de teşekkür aldı. Oysa tek bir şişe bile toplanmamıştı. Denizler, göller, akarsular, yollar, parklar, bahçeler pet şişeler ile dolmuştu ama ağızlarında tek bir kapak yoktu. Üretici, fabrikatör-akıllı iş adamı, çakma piyasadan aldığı en ucuz ve sağlık için zararlı birkaç tekerlekli iskemleyi, basın huzurunda vererek bir övgü de buradan aldı. Bu yazımız ardından çok yorum aldık: Pek çok kişi, kullanıldıkları için üzgündü. Üstelik bu kullanılmaya özürlüler de alet edildikleri için iki defa üzgündüler. Bu şekilde bir kullanılmaya araç olarak kullanılan bürokrat ve siyasiler hakkında hiçbir işlem yapılmadığı için bir kez daha üzgündüler.
Kimbilir, nerede ve kaç defa daha kullanıldıklarını, aldatıldıklarını düşündükleri için de kızgındılar. Ama bir kesim daha vardı ki, yazılanları ciddiye almıyor, inanmıyor ve eski görüşlerinde direniyorlardı. Bu kişiler ya çok “iyi niyetli” ya da “niyetsiz”diler. İşte bu yazı onlar için yazıldı; Eski yönetmelik yürürlükten kaldırılarak, 24.8.2011 gün 28035 sayılı Resmi Gazete’de bir yönetmelik yayınlandı. Adı “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” idi. Yeni yönetmeliğin 4. maddesinde “nelerin ambalaj ve nelerin ambalaj atığı” olduğunun “Ek.1 sayılı cetvelde” gösterileceği yazılı idi. “Ambalaj Tanımına İlişkin Örnekler” başlıklı Ek:1 sayılı cetvelin, 1. maddesinde “Ambalaj ve atık olarak kabul edilen maddeler” sayılmıştı. Bunların arasında aynen şu madde vardı : “Su, maden suyu, meyve suyu, şampuan, deterjan ve benzeri ambalajların kapakları” Yani yalnızca “kapak” ibaresi vardı, kapağın ucunda olduğu şişelerin ismi geçmiyordu, yönetmelikten çıkarılmıştı. ve “kapak toplamak” yeterli idi. Halkı kandırmak ve dümenini yürütmek bu kadar kolaydı. İşte böyle yönetiliyor, böyle kandırılıyorduk. Bu yazımız da hala ayılmayanlara “kapak olsun!”
Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner

19 Haziran 2015 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 135

Immanuel Kant, 22 Nisan 1724  12 Şubat 1804 (Königsberg) tarihleri arasında yaşamış olan Alman filozofu. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirleyici olarak etkilemiştir. Kant, eleştirel felsefenin babası olarak kabul edilir. Doğu Prusya'nın Königsberg (Kaliningrad) kasabasında doğdu. Hep burada yaşadı. Üniversite eğitimi sırasında birkaç yıl öğrencilere özel dersler verdi. Eğitimi sırasında Leibniz ve Wolff'tan etkilendi. 1755 tarihinde doçent derecesi aldıktan sonra üniversitede çeşitli sosyal bilimler alanlarında dersler vermeye başladı. Kant başlangıçta fizik ve astronomi alanında yazılar yazdı. 1755 yılında "Evrensel Doğal Tarih ve Cennetlerin Teorisi" adlı eseriniyazdı. 1770 yılında Königsberg'de mantık ve metafizikkürsüsüne atandı. 1770'den sonra Hume ve Rousseau etkisiyle eleştirel felsefesini geliştirdi.12 şubat 1804'de Königsberg'te öldü.


16 Haziran 2015 Salı

TEŞBİHDE HATA OLMAZ!

DİN PENİSE BENZER,
SAHİP OLMANIZ ÖNEMLİDİR,
GURUR DA DUYABİLİRSİNİZ,
AMA TOPLUMDA TEŞHİR EDEMEZSİNİZ,
ÇOCUKLARA YÖNELTEMEZSİNİZ,
ONUNLA YASALAR YAPAMAZSINIZ,
ONUNLA DÜŞÜNEMEZSİNİZ.

15 Haziran 2015 Pazartesi

OY VE ÖTESİ GRUBUNUN SEÇİM SONUÇLARINA YÖNELİK TESPİTLERİ

Oy ve Ötesi, partiler adına fazladan girilen oyları kendisine ulaşan tutanaklarla, resmi tutanakları karşılaştırarak tespit etti.
Buna göre AKP'ye fazladan 17 bin 880, MHP'ye 3 bin 666 oy, HDP'ye bin 91 oy fazladan yazıldı. CHP'ye ise sadece 181 oy fazla yazıldı. Seçimde Saadet Partisi'ne 6 bin oy eksik yazılması araştırmanın en dikkat çeken sonucu oldu. Öyle ki Saadet Partisi'nden eksiltilen neredeyse tüm oylar AKP'ye yazılmış.
İşte Oy ve Ötesi'nin açıkladığı il bazında o rakamlar:


DÜNYA OKURYAZARLIK ORANLARI


12 Haziran 2015 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 134 "ÖZGECAN ASLAN'IN ANISINA"

"Doğanın yarattığı tek şaheser kadındır." 

Gotthold Ephraim Lessing (22 Ocak 1729 - 15 Şubat 1781), Alman yazar, filozof, gazeteci ve Alman Edebiyatının ilk önemli eleştirmenidir.Aydınlanma Çağı'nın önde gelen temsilcilerindendir.
Antik Yunan ve Roma eserlerini taklit etmek yerine, William Shakespeare'nin eserlerini temel alarak, özellikle drama üzerine yoğunlaşmış ve1779 yılında, son büyük dramı olan, Haçlı Seferleri sırasında Kudüs'te geçen olayda Musevilik, Hristiyanlık ve İslam'ı simgeleyen "üç halka" konusunu ele aldığı, dinsel bir sorgulama niteliğindeki Bilge Nathan'ı (Nathan der Weise) yazarak; güçlü bir savunucusu olduğu aydınlanma felsefesini, aklın kullanılmasını etkili bir biçimde ifade etmiştir. Bıraktığı eserlerle, "Milli Alman Edebiyatı"nın gelişimini hızlandıracak bir zemin oluşturmuştur.



10 Haziran 2015 Çarşamba

GİARDİNO BRUNO

Giardino "hazır ol" çektiğinde on binleri hizaya sokan bir İtalyan generalin oğludur ve elbette sümüklü mahalle veledlerindan farklı yaşar. Peşi sıra uşaklar, dadılar dolanır, mürebbiyeler, müzisyenler, binicilik hocaları selama dururlar. Özel odalar, cibinlikli yataklar, ipekli pijamalar, faytonlar, piyanolar, kemanlar...
Senyor Bruno bir gün oğlunu kenara çeker ve "Bak Giardino" diye fısıldar: "Eğer benim gibi subaylığı seçersen çabuk yükselir, nazır bile olabilirsin. Önünde ele geçmeyecek bir fırsat var..."
Gelgelelim Giardino'nun makamla mevkiyle işi olmaz. Henüz çocuk yaşta birçok tarikata girer çıkar, kendince hakikati arar. O devir papazları böylesi meraklılardan hoşlanmaz, "teslis" gibi hassas konuları kaşıyanlara "dinden sapmış" muamelesi yaparlar. Anında biletini keser, cehennemden yer ayırırlar! Ama koskoca Senyor Bruno'nun oğluyla uğraşmak onların da boyunu aşar. Giardino riskini bilmesine rağmen onları sual yağmuruna tutar, cevap alamayınca eleştiriye başlar.
Giardino'ya göre en üstteki düğme yanlış iliklendi mi alta kadar hepsi kayar. Papa istikamet bulmadıkça, papazlar hizaya sokulamazlar. Artık Hıristiyanlar takkelerini önlerine koymalı, "baba-oğul-Ruh-ül kuds" üçlemesinden kurtulmalıdırlar. Lakin konunun muhatapları ısrarla tartışmadan kaçarlar. Hasılı büyük bir iştiyak ile girdiği ruhanilerin arasında da aradıklarını bulamaz.
Garibim boşa koyup dolduramaz, doluya koyar aldıramaz. İşin içinden çıkamayınca saçlarını yolmaya, yüzünü tırnaklamaya başlar. İşte tam o günlerde bir dostu Endülüs eserini önüne koyar. Bu kitaplar Giardino'yu önce sarsar, sonra sarar. Tutar öğrendiklerini savunmaya kalkar, özellikle astronomi üzerinde kilisenin görüşüne kafa tutar. O sadece güçlü bir şair değil, iyi bir matematikçi, orta halli bir hekim ve yumuşak sesli bir hatiptir. Hal böyle olunca şehir şehir gezer, üniversitelerde günü birlik dersler verir. Bu avare hayat işine gelir çünkü her konuşmasından sonra ortalık gerilir, o engizisyoncular uyanamadan mekan değiştirir.
Giardino kürsüye çıktı mı mutlaka "vahdaniyet" adına bir şeyler söyler ve kiliseye dokundurmadan yapamaz. Evet çok alkış alır ama düşmanları da bir o kadar artar. Methiye düzenlerle, lanet yağdıranlar karşılıklı atışınca Roma engizisyon mahkemesi soruşturma açar. Dostları onu apar topar Milano'ya kaçırırlar. Burada da ağaların nasırına basar, onu babasının hatırına kurtarır, adeta ipten alırlar. Giardino'nun çenesi Venedik ve Nis'te de durmaz, o konuştukça kara kukuletalılar rapor tutar, çemberi iyice daraltırlar. Cenevre, Lyon, Toulousse derken kaçacak şehir, sığınacak delik kalmaz. Dostları "seni anlıyoruz ama biraz olsun susamaz mısın" deseler de geri adım atmaz. Çok daralınca Fransa Kralı'nın himayesine girer ve oturup kitap yazar. Tutar "eleştirilemeyen, eleştirilmesi teklif bile edilemeyen" Batlamyus'un tekerine çomak sokar. Bir ara Paris Üniversitesinde geleneksel olarak yapılan "Eflatun mu, Aristo mu" münakaşasına katılır. Milletin şaşkın bakışları arasında "al birini vur ötekine" der: "Geçmişi silin gitsin. Bu adamlara niye saplanıyorsunuz ki? Bilim adamı dediğin azıcık etrafına bakar!.."
Şimdi bunda ne var diyeceksiniz, ama Rektör bey bu küstahlığı (!) af etmez, ona karşı cephe açar. Ortalık tatsızlaşınca toplar bavulunu, kapağı İngiltere'ye atar, Oxford'ta astronomi anlatmaya başlar. Ancak yine rahat durmaz kainat, sonluluk, sonsuzluk ve gezegen hareketleri konusunda kiliseyle karşı karşıya gelince onu münazaraya çıkarırlar. Rakiplerini defalarca susmaya mecbur bıraksa da İngilizlerin taassubunu kıramaz. Bruno'ya göre "ahmaklara hakikat anlatmak, domuzlara inci sunmaya" benzer ve Britanya'nın ahmak ortalaması diğerlerine "fark" atar. Söz "Allah aşkı"ndan açıldığında "kalbimin ateşini, Kafkasya'nın karları bile söndüremez" dese de onu dinsizlikle itham eder ve pusuya yatarlar. Bruno, Almanya, Avusturya ve Macaristan'ı da dolanır, gezdiği yerlerde inandığını anlatır. Bir kurtulur, iki kurtulur ama bir gün yakalanıp yargılanacağının farkındadır.
Nitekim kendini davet eden bir ikiyüzlünün oyununa gelir, kapana kısılır. Engizisyonun şakası yoktur, başka biri olsa, ilk celsede cellada yollarlar ama ona bir şans daha tanırlar. Üstüne basa basa "ne sen böyle şeyler söyledin, ne de biz duyduk" der, korumaya alırlar. Gelgelelim o inatla "hayır" diye haykırır, "ne söylediğimi iyi biliyor ve ısrar ediyorum. Var ve bir olan Allah'a inanıyor, Hazret-i İsa'yı sizden fazla seviyorum. Beni kimse kilisenin yanlışlarını savunmaya zorlayamaz!.." Papazlar "bunu sen istedin" der, "kanını dökmeden öldürülmesine" karar alırlar, ki bu "yakılacak" demektir. Giardino hükmü titrek sesle okuyan yargıca "bakıyorum da siz benden fazla korkuyorsunuz" diye takılır, "çünkü batıla hizmet ediyorsunuz". Önüne yığılan kütüklerin ateşlenmesini alaycı gözlerle izler ve öpmesi için uzatılan haçı elinin tersiyle iter. Alevler eteklerini tutuşturduğunda "ben mücadele ettim ya, bu da yeter" der, "zafer kazanıp kazanmamak elimde değildi, ancak gelecek nesiller hakkı teslim edecek, Giardino ölümden korkmadı diyecekler. Ben hakikat için ölümü seçtim, siz ölü gibi yaşamayı yeğlediniz!" (1601)
Bakın şu işe ki onun dediği çıkar. İtalyan Hükümeti Giardino'nun yakıldığı yere heykelini diker (1889), eserlerini özenle basar. Birçok Batılı düşünür hareket noktasını Giardino Bruno'dan alırlar...
irfan.ozfatura@tg.com.tr

5 Haziran 2015 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 133

"Zaman büyük bir öğretmendir, ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür."

Curt Goetz (17 Kɑsım 1888 - 12 Eylül 1960) İsviçre asıllı Almɑn yɑzɑr, ɑktör ve film yönetmeni. Curt Goetz Almɑncɑ konuşulɑn ülkelerde kendi zɑmɑnının en pɑrlɑk komedi yɑzɑrlɑrındɑn biri olɑrɑk kɑbul edilmiştir. Eşi Vɑlérie von Mɑrtens ile kendi oyunlɑrındɑ oynɑdı ve ɑynı zɑmɑndɑ onlɑrı filme aldı.  İrlɑndɑlı yɑzɑr George Bernɑrd Shɑw ile uzɑk ɑkrɑbɑ olduğu söylenir.