30 Aralık 2013 Pazartesi

LOZAN KONFERANSI

“Lozan konferansı, gerçekten de büyük çapta, dünya ölçüsünde bir olaydı. Başkaldıran doğunun, birleşmiş dünya oligarşisinin çürümeye başlayan iktidarıyla ilk diplomatik kapışması; başkaldıran doğu halklarının dünya kapitalizminin tek cephesine karşı temel kazanımlarını savunma ve ekonomik bakımdan tutsaklaştırıcı anlaşmaları reddetme yeteneklerinin ilk göstergesiydi bu.
G. V. Çiçerin


(Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetlerle Görüşmeleri syf 160)



Georgiy Vasilyeviç Çiçerin (Rusça: Гео́ргий Васи́льевич Чиче́рин, d. 24 Kasım 1872; Karaul, Tambov Guberniyası - ö. 7 Temmuz 1936; Moskova), Sovyet diplomat ve siyaset adamı. Karaul, Tambov ilinde 1872'de doğmuş ve Moskovada 1936 yılında ölmüştür. Aristokrat bir ailedendi.

1905'te Berlin'de RSDİP'ye katıldı. Alman sosyal demokratlarıyla, Fransa, Belçika ve İngiltere'deki sosyalist hareketlerle yakın ilişki kurdu. Koyu bir menşevikti. Lenin'in karşısında yer aldı. Büyük Britanya'da tutuklandı. 1918'de serbest bırakıldı ve hemen Rusya'ya döndü. Komunist partisine girdi. Osmanlı ile yapılan Brest Litovsk Barış Antlaşmasını Sovyetler adına imzaladı. (Mart-1918). Mayıs 1918'de dış işlerinden sorumlu halk komiseri olan Troçki'nin yerine geçti. Cenova Konferansına katıldıktan sonra (1922) Almanya ile Rapallo Antlaşmasını imzaladı. Lozan Konferansında Sovyet delegasyonu başkanıydı. 1925'teki Türkiye-SSCB dostluk ve tarafsızlık antlaşmasını da o imzaladı. 1930'da görevden çekilinceye kadar SSCB'nin çıkarlarını başarıyla savundu.

27 Aralık 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 78

"GERÇEĞİ KAPAR, YER ALTINA GÖMERSENİZ 0 YİNE BÜYÜYEREK PATLAYACAK YALANI YOK EDECEKTİR. "

(Emile Zola)

26 Aralık 2013 Perşembe

"HUKUK HERKESE LAZIM" DEDİK, İNANMADINIZ...

"Yapmadık, " dedik, inanmadınız "Gömmedik, " dedik, yine inanmadınız "Rabbim verdikçe veriyor, " dediniz, "Türkiye bağırsaklarını temizliyor, " dediniz, bize yine inanmadınız "Sualtındaydık, deliller dijital, hepsi yalan," dedik, hiç inanmadınız "Sonunuzu, hapishane kapılarında ağlattığınız
evlatların gözyaşlarıyla, bastonuna tutunarak evladına koşan anaların
ahı getirecek, " dedik, oralı olmadınız.
Ne oldu zulmünüzün sonu? Hukuk hepimize lazım mıymış gerçekten?
Masumiyet karinesi kitaplarda yazan bir tanımdan çok daha mı fazlasıymış?
Evlatlarınızdan mı görmeye başladınız adil düzeninizin sonunu?
Sizde mi tadacaktınız hapishane görüş salonlarının soğuk duvarlarını?
Koca bir ömrü aile nedir bilmeden, evladına, eşine, anasına-babasına
hasret geçiren insanları, bir günde, hem de tamamen dijital verilere
dayanarak, darbeci, terörist, casus, fuhuşçu, şantajcı ilan ettiniz 
"Yalan, " dedik, "Komplo, " dedik inanmadınız.
Ne oldu da şimdi, dün altına şahsi arabalarınızı tahsis ettiğiniz savcılar,
evlatlarınızın rezilliklerini belgelemek için yatakların üzerine serili
dolarlarınızı toplarken hukuk aklınıza geliverdi?
Çok şükür bizim evlatlarımıza onurla bırakacağımız bir ismimiz var.
Yıllardır bize layık gördüğünüz hapishane hücrelerinin tek tesellisi,
iftiraya uğramanın onuru oldu son olaylarla.
Sizin evlatlarınıza bırakacağınız neyiniz var Sayın Bakanlar?
"Sakın yetim hakkı yemeyin, " diye diye yetiştirilen biz onurlu Türk
subayları, değil bir ayakkabı kutusu, bir çift ayakkabının içini dolduracak
parayı biriktiremeden ömrümüzü tükettik.
Elbette siz bize reva gördünüz diye, siz dün işinize geldi de cemaatin
polis ve savcısıyla anlaştınız diye, darbeci, terörist, casus, fuhuşçu,
şantajcı olacak değiliz.
Ama sizler ve evlatlarınız, göz göre göre bu ülkenin insanlarını enayi
yerine koydunuz. Gözlerinin içine baka baka insanlara yalan söylediniz.
Yalanlarınız hiç mi ortaya çıkmaz zannettiniz?
Madem sırtınızda böylesi bir yumurta küfesi taşıyordunuz, ne diye
efelendiniz bunca masum insana Sayın Bakanlar? Hiç birinize hakkımı helal etmiyor ve hepinize bir kez daha hatırlatmak boynumun borcu olsun diyorum.
Dün Türk Silahlı Kuvvetlerini esir alan psikolojik harekât bir teğmenle
başlamış Genelkurmay Başkanıyla sona ermişti.
Bugün hükümeti esir alan psikolojik harekât Bakan oğullarıyla başladı
sonu nerede biter onu da siz düşünün artık Sayın Bakanlar.
"Balyoz, " yalandır "Ergenekon, " yalandır. "Poyrazköy " ve bağlısı davalar külli yalandır.
Bu davaların yalan olduğunu ispatlayacak gerçek Türk hâkimleri dışında
kimseye ihtiyacımız yoktur. Bizim cemaat-hükümet ekseninde karar vermeyecek fikri ve vicdanı hür
Türk hâkimleri tarafından tekrar yargılanmak dışında başka bir derdimiz
olamaz. Hiç kimsenin bizi affetmeye hakkı yok.
Sizleri ve sülalenizi ise umarım Türk halkı bir gün affeder.
En derin sevgi ve saygılarımla, özgür bir yeni yıl dileklerimle…

Ali Türkşen
Kurmay Albay
21 Aralık 2013, Cumartesi
Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi



25 Aralık 2013 Çarşamba

YÖNETEN ERKEKLER

Yeryüzündeki herkes ölür ve Tanrının huzuruna çıkarlar...Tanrı der ki : 

-Erkekler iki sıra olsun, bir sırada karıları tarafından yönetilen erkekler, diğer sırada karılarını yöneten erkekler, ayrıca bütün kadınları cennete aldım onlar meleklerle birlikte gidecekler şimdi.    
  
Böylece kadınlar gittikten sonra Tanrı erkeklerin karşısına geçer. Bir bakar ki karıları tarafından yönetilen erkeklerin sırası 100 km. uzunluğunda...Ama karılarını yöneten erkeklerin sırasında sadece bir Adam duruyor...Tanrı diğer sıradakilere çok kızar; 
  
-Kendinizden utanın! Sizi bu dünyada güç ve iradenin temsilcisi olarak yarattım ve şuraya bak, hepiniz güçsüz, karaktersiz 100 km.lik bir sıra olmuşsunuz... Bakın bir tek erkek kulum su yan sırada tek başına gururla dikiliyor... Ondan ders alın! 

Oğlum sen anlat bunlara, sen ne yaptın da ''Karılarını yöneten erkekler'' sırasında bir tek sen oldun? 


Ve Adam cevap verir : 
  
-Bilmem... Karım bana burada durmamı söyledi... 

24 Aralık 2013 Salı

ÖMER HAYYAM'DAN - 2

"Tanrı bizi çamurdan yarattığında
Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak
İşlediğim günahlar hep onun emriyledir
O halde cehennemde beni niçin yakacak?"


20 Aralık 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 77

Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz.”

Arthur Schopenhauer

19 Aralık 2013 Perşembe

İHANETİN BEDELİ

Bektaşi, Kuşlar Çarşısında gezerken gözü kekliklere ilişir. Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, "Tane işi satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Bektaşi’nin gözü 300 altınlık kekliğe takılır. Bektaşi dayanamaz sorar. 
“Bu kekliğin özelliği ve hüneri nedir ki, diğerlerinden çok pahalı?”  Satıcı, saymaya başlar
”Bu keklik özel eğitimli.  Bu kekliği alırsın, bir kaynak suyun başına koyarsın, keklik kafesin içinde şaklaya şaklaya öter, bunun sesini duyan öteki keklikler su başına gelir, sen de pusuda tüfeğini doğrultursun ve onları vurursun…” der.
Bektaşi, 1 Altın ederindeki keklikler dururken, 300 Altınlık kekliği alır. Çevredekiler şaşırırlar. Bektaşi, kafesin içinden kekliği çıkarır ve boynunu koparıp, dereye atar. Sormuşlar; 
“Neden bu kadar para verip aldığın kekliğin boynunu koparıp attın?” Bektaşi’nin yanıtı, satıcıyı ve çevredekileri iyice şaşırtır: 

“Kendi sınıfını kandıran, yurduna ve halkına ihanet edenin sonu budur…”

18 Aralık 2013 Çarşamba

DERDİN DEVASIZI


İbn-i Sinâ'ya:

- Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır? diye sorduklarında:
- Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır, cevabını vermiş.

17 Aralık 2013 Salı

FİL İLE KARINCANIN AŞKI

Bir ormanda büyük bir fil küçücük bir karıncaya aşık olmuş.
Küçük karınca da bu aşka karşılık verince aralarında büyük bir aşk başlamış.
 Fakat küçük karıncanın annesi bu beraberliğe karşı çıkmış;

-Siz ayrı dünyaların hayvanlarısınız, demiş
.
Karınca ne yapsa annesini bir türlü bu beraberliğe razı ettirememiş.
Sonunda karınca büyük gerçeği açıklamak zorunda kalmış:


-Anneciğim eğer bana acımıyorsan, hiç olmazsa karnımdaki file acı.

16 Aralık 2013 Pazartesi

TÜRKÇE HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİM

TÜRKÇE HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİM – Johan Vandewalle


“…Anadili Türkçe olan bir kişinin kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu “CÜMLE BAĞLAMA EĞİLİMİ” bazı konuşurlarda zayıf, bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü OLABİLİR. BU SON DURUMDA ORTAYA ÇIKAN DİLSEL YAPILAR, insan ZİHNİNİN ÜSTÜN OLANAKLARINI en GÜZEL ŞEKİLDE yansıtıyor.
Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde ŞİMDİYE KADAR HİÇBİR DİLDE beni Türkçedeki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim.
Biraz duygusal olmama izin verirseniz, bazen kendime;

 “KEŞKE CHOMSKY DE GENÇLİĞİNDE TÜRKÇE ÖĞRENMİŞ OLSAYDI..” diyorum. Eminim o ZAMAN ÇAĞDAŞ DİLBİLİM İNGİLİZCE’YE GÖRE DEĞİL, TÜRKÇE’YE GÖRE ŞEKİLLENMİŞ OLURDU…”

(Johan Vandewalle, Belçikalı dilbilimcidir. 35 DİL VE LEHÇE BİLMEKTEDİR. Gelmiş geçmiş en çok dil bilen Belçikalıdır.)

13 Aralık 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 76

"ÇOCUKLARINIZA ERDEMLİ OLMAYI ÖĞRETİN, ONLARI MUTLU EDECEK OLAN PARA DEĞİL, ERDEMDİR"
(Ludvig Van Beethoven)

12 Aralık 2013 Perşembe

İRAN'DA KADIN GAZETECİ OLMAK

Kadınlar kamuya açık yerlerde sandalyeye oturamazlar.

(Neden mi? Arapçada ‘sandalye’ sözcüğü kadın değil, erkektir.
Yani artikeli İngilizcedeki ‘she’ değil ‘he’dir.)

11 Aralık 2013 Çarşamba

SIKIYSA "...KÖTÜYÜM..." DEYİN

Bir kamyonun çarpışıyla yaralanmış olan Çiftçi Memet kazadan sorumlu tuttuğu taşıma şirketine dava açıyor. Mahkeme salonunda şirketin avukatı ile Memet karşı karşıyalar, ve avukat soruyor:
 - Ama siz kazadan sonra gelen polis memuruna
 “ben çok iyiyim” demediniz mi?”
 - Anlatayım ağam; Ben bizim eşeği gasabada satışa götürmek üzere gamyonetime bindirmiştim ki...
 - Bırakın ayrıntıları Memet Bey, siz sadece soruma yanıt verin: Siz, kazadan hemen sonra gelen Polis memuruna “ben çok iyiyim” dediniz mi, demediniz mi?
 
- İşte anlatıyom ya Avukat bey; eşeği gamyonete yüklemiş, yola çıkmıştım ki... 
Avukat tekrar adamın sözünü kesti ve Hakime dönerek:
 - Sayın hakim, size olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini davacının kendi ifadesi ile almaya çalışıyorum ama, soruma yanıt vermiyor.  Bu bey, kazadan hemen sonra olay yerine ulaşan polis memuruna ifadesinde “çok iyi” olduğunu söylemiş. Kayıtlara geçmiş. Şimdi, aradan kaç hafta sonra müvekkilime dava açıyor. Ben bu davada, bu şahsın mahkemeyi yanıltmaya çalıştığına inanıyorum. Lütfen, sadece soruya yanıt vermesini söyler misiniz? Yargıç çiftçinin hikayesi ilgilendirir gibiydi:
- Eşek hakkında söyleyeceklerini merak ettim aslında; Bırakalım da anlatsın....
 Memet Yargıça teşekkür ederek devam etti:
- İşte dediğim gibi, sayın Hakimim, tam eşeğimi gamyonetime bindirmiş şehre doğru gidiyodum ki, bu şirkete ait gucuman bi kamyon, 
  “DUR” tabelasına aldırmadan üzerime sürdü ve bize çarptı. Ben yolun bi yanına fırladım, Garagaçan bi yana....nasıl kötüyüm, nasıl kötü, anlatamam...gıpırdanamıyom sancıdan...öte yanda Garagaçan bir anırıyo, bir anırıyokine, ortalık inliyo.. derkene bi pulis memuru geliverdi, Garagaçanın sesini duymasile önce ona dooru getti, eğildi, bahtı, tabancasına davrandı, alnının ortasından Garaganımı urmasın mı??? Soonacııma, yolun garşı tarafına geçti, bana dooru geldi, dedikine:
- Eşeğin hali berbattı, vurmak zorunda galdım, “sen nassın?” dedi.....


10 Aralık 2013 Salı

ŞEMS-İ TEBRİZİ'DEN BİR DERS

Bir gün Mevlâna'ya felsefe ile meşgul olan bir grup insan geldi. İmana ilişkin konularda soruları vardı. Mevlâna, bu felsefecileri Şems-i Tebrizî'ye gönderdi. Felsefeciler Şems'e geldiklerinde, Şems, talebelerine bir kerpiç üzerinde nasıl teyemmüm edileceğini gösteriyordu.

Gelenlerden biri, en çok takıldıkları üç soruyu, peş peşe sıralayıverdi:
1- Allah var dersiniz, ama görünmez, gösteremezsiniz; gösterin de inanalım! 
2- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz; sonra da Cehennem'de ateşle ceza verilecek, dersiniz. Ateşten yaratılmış şeytana, ateş acı verebilir mi? 
3- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının karşılığını görecek, diyorsunuz. O zaman rahat bırakın şu insanları da istediklerini yapsınlar...


Sorular biter bitmez Şems, elindeki kerpici soruları soranın kafasına vurdu. Adam  hemen kadıya gitti ve Şems'ten şikâyetçi oldu. 

"Ben soru sordum, o bana kerpiçle vurdu!" dedi. Şems-i Tebrizî'yi kadı çağırınca o da kendini savundu:

"O bana sordu, ben de cevabını verdim."
Kadı bu işi açıklamasını isteyince de şu izahatı verdi:
"Efendim, bu adam, 'Bana Allah-u Teâlâ'yı göster' dedi. Ben de elimdeki kerpici başına vurarak sorusunu cevapladım. Şimdi başının ağrıdığını söylüyor. Bana başının ağrısını gösterebilir mi?"
Adam şaşırdı "Ağrı gösterilir mi? Ancak hissedilir!" dedi.
Şems de taşı gediğine koydu:
"İşte, nasıl var olan ağrı gösterilemezse, Allah da vardır, ama gözle görülemez demek istedim!" Şems savunmasına şöyle devam etti:
"Bu adamın ikinci sorusu, ateşten yaratılmış olan şeytanın ateşle nasıl cezalandırılacağı idi. Ben bunu açıklamak için, başına topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Başı acıdı, ağrıdı. Oysa, kerpicin de insan gibi asıl maddesi topraktır. Nasıl toprak toprağa acı veriyorsa, ateş de ateşten
yaratılmış şeytana azap verecektir. Üçüncü sorusu 'Bırakın insanları, isteyen istediğini yapsın; madem ahirette tartılacak, niye korkutuyorsunuz?'  şeklindeydi. Ben de ona canımın istediğini yaptım. Ahirette tartılacak. Ama bundan hoşlanmadı ve beni şikayet etti.
 “

Felsefeciler bu açıklamalar karşısında ne söyleyeceklerini bilemediler...

9 Aralık 2013 Pazartesi

M.Ö.42..ROMA'LI KADIN AVUKAT HORTENSİA'NIN SAVUNMASI..!

       Roma'nın en iyi Avukatlarından olan Quintus Hortensius'un kızıdır HORTENSİA..
Oldukca güzel ,zeki,cesur ve asil bir kadındır..Hukuk Eğitimi almış ve çok başarılıdır..Ancak Erkek Egemen Roma Yönetiminin ,(Yasalarda olduğu halde)Kadın Yargıç olmaz direnişiyle Yargıç olamamıştır.Yılmayarak çok başarılı bir Avukat olmuştur..
       M.Ö.195 de Kartaca ile yapılan Savaş için çıkarılan Lex Oppia(felaket)Yasa'sında Kadınların 1 Ons'tan fazla altını olmasını ve renkli giysiler giymeleri yasaklanmış.
      Roma'lı Kadınlar bu Yasaya başkaldırdılar,Kadınların İlk Siyasi eylemi M.Ö.195 de oldu.
      Aylarca Roma Caddelerinde hep bir ağızdan aynı anda Çığlık atarak eylemler yaptılar..
Tutuklandılar,taktaklandılar..Zorla Esir Galadyatörlere "metres"olarak verilerek cezalandırıldılar..
      Çoğunluğu Kadın onurunu aşağılayan bu iğrenç Cezaya karşı"metres"olmaktansa intihar etmeyi seçtiler..Kaçabilenler,dağlara kaçtılar !
       Görülen o ki Erkek egemen toplumlarda Kadınlara,2055 yıl öncesinde de verilen Cezalarda da "Tecavüz"e uğramak uğratılmak iğrençliği ön plandadır..!
       Ancak TÜRK Yasalarında 2055 yıl öncesinde de ve sonraki yüzyıllarda da TÜRK Kadın'ı Yönetimlerde varolmuş,Erkek çocuklar ve Kız çocukları eşit yetiştirilmiştir..AT'a binme 3 yaşında öğretilmiş..Ok atmak,Kalkan ve Kargı Kullanmak 5 yaşında öğretilmeye başlanmıştır..
       Kendini her türlü koşullarda savunmayı öğrenen TÜRK Kadını'na değil zorla tecavüz asla kendi istediği dışında yan gözle bile bakılamazdı..

      TÜRK Yasalarında;Erkek egemen değil Eşit egemenlik hükmü vardı..!

      Önce TÜRK Kadınlarının sahiplendiği ve VATAN Savunmasıyla Kanları ile Canları ile destekledikleri Ebedi BAŞBUĞ ATATÜRK;Arapçı zihniyetin sinsice hakim olduğu ve TÜRK Devleti'nde Hakları elinden alınan TÜRK Kadınlarına Kurduğu TÜRKİYE Cumhuriyeti ile yeniden yüzyıllar önceki haklarını verdi..(2055 yıl önceki cesur bir Kadını anlatmaya çalışırken,ATAMIZA minnettarlığımızı yazmam gerekti..)..

    Cesur Roma'lı kadın büyük direnişinden 153 yıl sonra Lex Oppius Yasa'sına Üçlü Roma yönetimi;Octavius,Marcus Emilius ve Lepidus,yeni maddeler koydu..
     Önlerine geleni özelliklede İktidar'a muhalif olanları Halk düşmanları ilan ederek mallarına mülklerine el koydular..Sıra Roma'lı Kadınlara geldi..
      Özellikle İktidara muhalif olan en zengin 1400 Kadın'ı sözüm ona vergilendirmek amacıyla hemen uygulanmak üzere genelge çıkardılar..
     İktidar'ın  kendilerine karşı çıkardığı Genelgeyi kabul etmeyen Roma'lı Kadınlar;başlarında Avukat HORTENSİA olmak üzere Forum Mahkemesi'ne gittiler..!

     VE HORTENSİA'NIN SAVUNMASI:

      "Eğer Hukuk'a ve Mahkeme'ye karşı bir hata ettiysek bizi cezalandırın.Ama biz sizi,halk düşmanı ilan etmek için oy kullanmadık.Ocaklarınızı söndürmedik,düşmanları size karşı kışkırtmadık,şan şeref ve statü kazanmanızı engellemedik.neden Suçu paylaşmadığımız halde cezayı paylaşıyoruz !
      Şanda Şerefte,Komutada,Siyasette bir payımız olmadığı halde niye vergi ödeyecekmişiz..??
Çünkü Savaş Var diyorsunuz.Ama ne zaman Savaş yoktu ki..?
      Galya'lılarla,Part'larla Savaşacaksanız gönüllü katkıda bulunuruz ama İÇ Savaşa Hayır..!"..


      HORTENSİA'NIN Savunmasına oldukca öfkelenen Mahkeme Heyeti,
Korumalarına (Lictorlar),Kadınları derhal dağıtmalarını emrettiselerde,oldukca kalabalık olan Kadınlar öylesine Avaz Avaz ÇIĞLIK(!)atmaya başladılar ki,Baltalı Lictorlar şaşkınlık içinde öylece kaldılar..!!
      Ertesi gün hemen anında Mahkeme Roma'lı Kadınlara uygulanacak Vergilendirmeyi iptal etti...!!
      ROMA,KADININ GÜCÜ KARŞISINDA GERİ ADIM ATTI..
      YA İŞTE BÖYLE...!

    Saygılarımla
    Gülsev EYÜBOĞLU
   02 Aralık 2013


6 Aralık 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 75

"Ben terbiyeyi terbiyesizlerden öğrendim"

Abul ʿAla Al-Maʿarri 
(Arapça أبو العلاء المعري Abū al-ʿAlāʾ al-Maʿarrī, tam adı أبو العلاء أحمد بن عبد الله بن سليمان التنوخي المعري Abū al-ʿAlāʾ Aḥmad ibn ʿAbd Allāh ibn Sulaimān al-Tanūẖī al-Maʿarrī, Doğum: M.S. 973 / Hicri: 363, Ölüm: M.S. 1058 / Hicri: 449) Suriyeli bir Arap tasavvuf ehlidir. Akılcılığı öne çıkararak, dinsel dogmalara karşı çıkmıştır.

5 Aralık 2013 Perşembe

TÜRK MİLLETİ YOK DİYENLERE!

TÜRK MİLLETİ YOK DİYENLERE İNAT

TÜRK MİLLETİ VARDIR, "OLMASAYDIN OLMAZDIK" DİYEN MİLYONLARCA GENCİYLE BÜYÜK ATASINA SAYGI SEVGİ VE ÖZLEMİYLE VARDIR, EBEDİYEN VAR OLACAKTIR!

4 Aralık 2013 Çarşamba

ATATÜRK DİYOR Kİ


''Biliriz ki, Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin, varlık içinde yaşasınlar diye yaratmıştır. Ve azami derecede faydalanabilmek için de, bugün kâinattan esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir.''

Mustafa Kemal ATATÜRK

(17.02.1923 - İzmir İktisat Kongresini Açış Söylevinden)

2 Aralık 2013 Pazartesi

DÜRÜSTLÜK

A.Şerif İzgören anlatıyor
"İzgören &Akın”a toplantıya gideceğim. Baktım genç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim" dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin var mı ağabey ?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarıda)
Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim,"9.75 değil, 10.50 yazsa istermiydin 50 krş. benden?"
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın.üstü kalsın demiştim.
Döndü bana, attı kolunu arkaya :
-Vaktin var mı ağabey?
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk. konuştuk. İngiltere'de profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
"Aha" dedim,"Bizim meslek", seminerci.
- Ne anlatırdı baban
- Hayatta nasıl başarılı olunur ?
O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken , biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyormusunuz ?
-Ne bıraktı ?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım, veda ettim,tam ineceğim :
-Dur ağabey, asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban ?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.

..A.Şerif İZGÖREN'in kitabından aktarılmıştır.