29 Mart 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 53


"Hak söyleyen, evvel dahi menfur idi gerçi,
Hainlere amma ki riayet, yeni çıktı.
Soysuzun laf-ı güzafına mı itibar edeceksiniz?
Haine saygı da nereden çıktı?..

"Gerçi eskiden de doğru söyleyenlerden nefret 
edilirdi ama, hainlere saygı göstermek, onlara
itibar etmek, emirlerine uymak da, yeni  çıktı"

ZİYA PAŞA
Ziya Paşa, (d. 1825İstanbul - ö. 17 Mayıs 1880Adana) Türk yazar, şair ve devlet adamı. Asıl ismi "Abdülhamid Ziyaeddin" dir.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en önemli devlet adamlarından birisidir ve en çok eser veren Tanzimat çağı yazarlarındandır. Şinasi ve Namık Kemal ile birlikte “batılılaşma” kavramını ilk defa ortaya atan Osmanlı aydınları arasında yer alır.
Sultan Abdülaziz döneminde Avrupa'ya kaçarak Genç Osmanlılar arasına katılmış ve gazete çıkararak devrin hükümeti ile mücadele etmişti; yurda dönüşünde çeşitli valiliklerde bulunmuş ve son görev yeri olan Adana'da hayatını yitirmiştir.
"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" ve "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" gibi kimi beyitleri darb-ı mesel olmuştur.
Kurtuluş Savaşı'nın ünlü komutanlarından Reşat Bey (Çiğiltepe)'in babasıdır.

28 Mart 2013 Perşembe

BİR YOLUN VARSA GİDİLECEK...


      Bir yolun varsa gidilecek sona bırakma.
      Bir sözün varsa dilden yüreğe, hiç susma.
      Görmen gerekiyorsa birini, git yanına.
      Okşaman gereken bir yürek varsa esirgeme elini.
      Hayat çok zalim..
      An gelir,
      Elini, gözünü, yolunu, yüreğini alır senden.
      O zaman istesen de
      Dokunamaz,
      Göremez,
      Gidemez,
      Söyleyemez olursun..!


          Can Yücel

27 Mart 2013 Çarşamba

DİNİ BİR REJİMLE MÜCADELE


“Dinî bir rejime, sosyalizmle, kapitalizmle ya da liberalizmle karşı koyamazsınız. Çünkü İslâmî rejim içindeki unsurlara karşı, demokratik bir tartışmaya açık olmamalarından ötürü siyâsî araçlarla savaşmanız mümkün değildir.”

Bu gerçeği bilen siyasal İslâmcılar, daima “Allah ile aldatmak” yolunu seçmişlerdir. Tüm İslâm devletlerinin çağdaşlaşmalarının önünün kesilmesi ve adeta emperyalist devletlerin sömürgesi haline getirilmesi, bu yolu seçenler eliyle sağlanmıştır.”
Dr. Khosra Khazai

(Vural Savaş, Anılarım syf 20)

NOT: (“Dr. Khosra Khazai, halen Brüksel’de Zerdüştlük çalışmaları Avrupa Merkezi Direktörü…İslâmî devrim sonrası İran’dan ayrılmak zorunda kalmış. Ancak annesi ve babası vahşice katledilmiş.)

26 Mart 2013 Salı

İHANETİN BEDELİ


Bir Gün Padişah Yavuz Sultan Selim pazarda gezerken keklik satılan bir tezgah görür ve keklik satılan tezgaha yönelir. Bütün keklikler 1 altındır fakat bir tanesi ayrı bir kafes içinde ve 100 altındır.

Yavuz Sultan Selim sorar:

-Bunlar 1 altın da bu neden 100 altın?
...
 
Satıcı:
-Hünkarım 100 altınlık olan ötüşüyle diğer keklikleri kendine çeker ve yakalanmalarını sağlar.

Yavuz Sultan Selim 100 altını çıkarıp adama verir ve
-Ver o kekliği bana! der.

Herkes şaşkınlık içinde ne yapacak acaba koca Padişah bir kekliği diye düşünürken Yavuz Sultan Selim kekliğin kafasını tuttuğu gibi gövdesinden ayırıverir ve der ki:

-KENDİ IRKINA İHANET EDENİN SONU BUDUR!!!

25 Mart 2013 Pazartesi

KAÇAN DELİLER


Olay gerçektir. Elazığ'da geçer. 1960"lı yıllar! 
Elazığ Akıl hastahanesinden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığ’ın cadde ve sokaklarına dağılırlar. Toplam 423 deli kaçmıştır. Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup 
"doktor bey ne yapalım" diye sorarlar. O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastahanenin başhekimdir.  Mutemet Bey:
"Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin" der. 
Doktor önde birkaç personeli arkasında Karatrencilik oynayarak bütün Elazığ’ı "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar. Lokomotif, yani başhekim Mutemet bey yönünü hastahane'ye çevirince tüm kaçan deliler hastahaneye geri dönmüş olurlar. Sorun çözüldüğü için Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp hastahaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnundur. 

Ancak esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar; Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir. 

22 Mart 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 52


“İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten kolaydır”

MARK TWAİN

Samuel Langhorne Clemens (30 Kasım 1835 – 21 Nisan 1910), daha çok takma adı Mark Twain olarak bilinir, Amerikalı mizahçısatirist, roman yazarı, yazar ve öğretmen.
Tom Sawyer'ın Maceraları adlı ünlü çocuk romanının yazarıdır. Bir diğer ünlü eseri olan Huckleberry Finn'in Maceraları romanı kimi edebiyatçılar tarafından Amerikan edebiyatının ilk büyük eseri olarak değerlendirilir.
Eserlerinde gülmenin güzelliğini, esaretin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya çabalamış ve "iki kulaç derinlik" anlamında bir denizcilik terimi olan Mark Twain imzası ile 30 kitap yayımlamıştı.
Daktilo makinesini ilk satın alanlardan birisi olan Mark Twain, daktilo ile yazan ilk romancı olarak anılır ancak hangi eserinin (Tom Sawyer mi yoksa Missisippi’de Yaşam mı) daktiloda yazılan ilk roman olduğu konusunda görüş ayrılıkları vardır.
Yaşadığı dönemde halk arasında popüler birisiydi. Kariyerinin zirvesinde döneminin en önemli Amerikan ünlüsü olduğu düşünülür.
William Dean HowellsBooker T. WashingtonNikola TeslaHelen Keller ve Henry Huttleston Rogers gibi birçok ünlü arkadaşı vardı. Arkadaşı William Faulkner Twain'i "İlk gerçek Amerikan yazarıdır ve biz hepimiz onun sadece varisleriyiz" diyerek onurlandırmıştır

21 Mart 2013 Perşembe

DERS


Yer Ankara. 
Sakallı, şalvarlı mollanın biri bir taksiye biniyor.
Şoföre gideceği adresi söyleyip:
"Radyoyu kapat, dinimizde müzik yasaktır. Peygamber döneminde Batı Müziği yoktu; tabii radyo da  yoktu..." diye ekleyince, şoför kibarca radyoyu kapatır; arabadan iner; adamın kapısını açar ve:
"Aşağıya inin" der.
Sakallı şaşırarak sorar:
"Neden?"
Sürücü yanıtlar:
"Peygamberin döneminde taksi de yoktu, in aşağı ve bir deve bekle!"

20 Mart 2013 Çarşamba

DAHA NEYİ MERAK EDİYORSUNUZ?



Terörist, tanık, Genelkurmay başkanı, sanıksa...
Müebbet bile az.

*

Almanya’da Deniz Feneri’nin dolandırıcıları yargılanırken, Türkiye’de Deniz Feneri’nin savcıları yargılanıyorsa... Yunus Emre sansürlenirken, Fareler ve İnsanlar sakıncalı, Şeker Portakalı erotik bulunurken, Örümcek Adam namaza başlıyorsa... İnsanları domuz bağıyla boğup oturma odasına gömenler, davul-zurna eşliğinde halay çeke çeke serbest bırakılırken, diri diri yakılan Madımak zamanaşımına uğruyorsa... Dekolte giyen kadınlar tecavüzü hak eder diyen profesör, hâlâ görevinin başındayken, son nefesine kadar kız çocuklarımızın okula gitmesi için gayret eden rahmetli profesör’ün arkasından hâlâ “fahişe” diye yazılıyorsa... Vahdettin’in İngiliz zırhlısıyla kaçtığı gün, TBMM tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda Abdülmecid’i anma töreni düzenlenirken, 29 Ekim’i Birinci Meclis’in önünde kutlamak isteyenlere biber gazı sıkılıyorsa... 19 Mayıs törenlerinin stadyumlarda yapılmasın demokratik ülkeye yakışmıyor denirken, AKP İl Kongresi stadyumda yapılıyorsa... Mücadeleden vazgeçip, müzakereye başladığımız sayın imralı’yla adeta mudanya mütarekesi imzalanıyorsa... Türk olmak, ayıp kaçıyorsa... Ekonomik adalette, pırlanta’nın kadevesi sıfır’ken, tezek’in kadevesi yüzde 18’se... Sosyal adalette, kişi başına milli gelir hesaplanırken, nüfusumuz aniden azalıyor, seçim yaklaşırken, seçmen sayımız aniden artıyorsa... Eğitim adaletinde, çağla badem’ler büyüsün de badem olsun diye, üniversite sınav sorularına alenen şifre konuyorsa...

*

Bizzat başbakan, hukuk’un ulema’ya sorulması gerektiğini söylerken, meclis anayasa komisyonu başkanı, anayasa hukukçusu profesör, bana ne ulan, git savcıya söyle, atsın içeri diyorsa...

*

Daha neyin mütalaasını merak ediyorsun birader?

Yılmaz ÖZDİL (20.03.2013)

19 Mart 2013 Salı

DEYİMLERİMİZ VE ARDINDAKİ HİKAYELER - 4


LÂFLA  PEYNİR  GEMİSİ  YÜRÜMEZ

Rivayete göre bir zamanlar İstanbul'da, Edirneli Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Madrabaz ve cimri birisi olup Trakya'dan getirttiği peynirleri İstanbul'da satar, artanını da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir ama navlunu peşin vermek istemeyerek, kaptanları yalanlarıyla oyalar durur, "Hele peynirler sağ salim varsın, istediğin parayı fazla fazla veririm," diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan tüccar gemi kaptanlarından birisi, yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken diklenmiş:
-Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Geminin kalkması için masrafım var. Navlunu peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem.
Aksi Yusuf her zamanki gibi,
-Hele peynirler salimen varsın... demeye başlar başlamaz gemici:
-Efendi, lâfla peynir gemisi yürümez. Buna kömür lazım, yağ lazım.
Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu bir tek cümleyi sayıklayıp durmuş:
-Lâfla peynir gemisi yürümez ha!

18 Mart 2013 Pazartesi

ÇANAKKALE DESTANI

Yıl 1915
18′indeyiz Martın.

Kendine gel biraz!

Pek tekin değildi Çanakkale’nin suyu,
Geçilmez bu boğaz…
Geçilmez bu boğaz…

Bizi
Ne topun yıldırır,
Ne kurşunun.

Çünkü artık
Başladı cengimiz.

Er meydanında bulunmaz dengimiz…

Sen misin Mustafa Kemal’im ileri diyen?

İşte fırladık siperden.

Sırtına yüklenmiş kahraman
Seyit 276 kiloluk mermiyi,
Koşuyor bataryasına ateşler içinden.

Bu mermi denizlere gömecek Elizabet’i Buvet’i…

Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor,
Denizler yanıyor,
Dağlar yanıyor.

Zafer bizimdir artık
Düşman zırhlıları batıyor…

Türk’üm,
Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere.

Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz.
Kimimiz gazi.
Hiç değişmez bu yazı.

Dünyada her yer geçilir belki
Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı..

Fahri ERSAVAŞ


15 Mart 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 51


“Görülüyor ki, ‘Savaş’; Komutanlar’ın ‘sinirleri’ ve ‘Askerler’in ‘kahramanlıkları’ ile çözülen denklemden ibarettir!”

Mareşal Fevzi Çakmak

14 Mart 2013 Perşembe

TESTESTERON


Cinsel arzunun tetikçisi her iki cinsiyet için de bazıları tarafından yanlış biçimde “erkek hormon” olarak adlandırılan bir kimyasal olan testesteron androjenidir. Aslında seks ve saldırganlık hormonudur ve kadınlarda da erkeklerde de ondan bir yığın vardır. Erkekler onu testislerinde ve adrenalin bezlerinde üretirler, kadınlarsa yumurtalıklarında ve adrenalin bezlerinde. Hem kadında ve hem erkekte beynin seks motorlarını harekete geçiren kimyasal yakıt testesterondur. Yeterince yakıt olduğunda testesteron hipotalamusa ulaşır, erotik duyguları tetikler, cinsel fantezileri azdırır ve erojen bölgelerde hassasiyeti artırır. Bu süreç kadında da erkekte de aynı biçimde işler ama her iki cinsiyetin beyinlerini harekete geçirmek için ihtiyaç duydukları testesteron miktarında büyük fark vardır. Erkekler, kadınlardan ortalama on ile yüz kat arası daha fazla testesteron üretirler.”

(Dr. Louann Brizendine, Kadın Beyni syf 108)

13 Mart 2013 Çarşamba

DEYİMLERİMİZ VE ARDINDAKİ HİKAYELERİ - 3


ÇİZMEDEN  YUKARI  ÇIKMAK  (ÇİZMEYİ AŞMAK)

19.yüzyılda, Fransız ressamlarından Delacroix, Paris'te bir resim sergisi açmıştı. Sergiyi gezenlerden bir kişi, büyükçe bir şövalye tablosunun önünde uzun süre durarak, yakından uzaktan ciddi ciddi seyreder, beğenmediğini belirten bir biçimde de başını sallarmış. Bu durum ilgisini çeken ressam yanına gelerek sormuş.
-Bu tablo ile çok ilgilendiğiniz belli oluyor.
-Evet demiş adam. Şövalyenin çizmesindeki körük kıvrımlarında hatalar var.
-Pekiyi nasıl anladınız, işiniz bu mu?
-Ben kunduracıyım, çizme dikerim.
 deyince ressam hemen tuvalini ve boyalarını getirerek adamın söylediği biçimde çizmeyi düzeltmiş ve gerçekten daha iyi olduğunu görmekten memnun olarak adama teşekkür etmiş. Fakat adam yine tablonun başından ayrılmadan, bu kez de şövalyenin pantolonunda ve kemerinde de hatalar olduğunu belirtince bu çok bilmişliğe dayanamayan ressam,
-Bak dostum demiş, sen çizmecisin, çizmeden yukarı çıkma!

12 Mart 2013 Salı

ÇEKİLİN...


Çatıdan atlayanları tutmak için yanlarında getirdikleri çarşafı tuttuktan sonra, çatıya doğru seslenmişler;
 - "Atla. Bu tek şansımız."
Esmer olan kız çatının kenarına kadar gelmiş ve kendisini aşağıya bırakmış. Tam çarşafa gelirken, itfaiyeciler birden çarşafı kenara çekmişler. Esmer kız domates salçası gibi yere yapışmış.

İtfaiyeciler tekrar çatıya seslenmişler:

- "Hadi atla. Yoksa kurtulamayacaksın."
Kızıl saçlı aşağıya bağırmış;
- "Atlamam. Biraz once yaptığınız gibi çarşafı çekersiniz siz."
 İtfaiyeciler:
- "Hayır, çekmeyiz. Biz sadece esmerler icin bunu yaparız".
Böyle söylenince, kızıl saçlı da kendisini çatıdan aşağıya bırakmış. İtfaiyeciler esmer kızda olduğu gibi yine aniden çarşafı kenara çekince, kızıl saçlı da elmalı kek gibi yere serilmiş. Çatıda sadece sarışın kalmış.

İtfaiyeciler daha önce de yaptıkları gibi:

- "Atla, atla. Yoksa yanarak öleceksin."
Sarışın:
 - "Kesinlikle atlamam. İki arkadaşım atladığında çarşafı çektiniz. Ben atlarken de çekersiniz."
İtfaiyeciler:
- "Kesinlikle çekmeyeceğiz. Söz veriyoruz."

Sarışın kız:
 - "Bakın, sizin çarşafı çekmeyeceğinize güvenemiyorum. Şimdi çarşafı yere bırakın ve etrafından çekilin..."

11 Mart 2013 Pazartesi

DEVLET VE ORDU


“Devlet, evet sınıflara bölünmenin ürünüdür ve hakim sınıfın yönetme aracıdır, ama bunun kadar önemli olan, devlet aynı zamanda dirliğin ve uygarlığın olmazsa olmazıdır. Yüzeysel ‘sol’ çevreler, devlet ile uygarlık arasındaki ilişkiyi bir türlü anlamamışlardır. Çünkü tarihsel materyalizmin uzağındadırlar.
Uygarlık, örgütlenmeyle kurulur, devletle kurulur. Devlet ve ordu olmazsa, uygarlıkta olmaz. Özel mülkiyet, sınıflara ayrılma, ticaret, para, matematik, bilim ve yazı, insanlığın gündemine devlet ve ordu ile birlikte gelmişlerdir. Hepsi toplum olarak devlet ve uygarlıktır. Sınıfların oluşmasıyla örgütlenen devlet, yine sınıfların oluşmasıyla kurulan uygarlığın örgütçüsüdür.
Kuşkusuz her şey, emeğin ürünüdür. Ancak, işgücü, devlet tarafından örgütlenmezse, uygarlık yaratamaz. Üretilen ürünler ihtiyacı karşılayamıyorsa, başka deyişle kıtsa, örgütlenme kaçınılmaz olarak sınıfsaldır.
Uygarlığa geçiş sınıfsaldır. Oluşan hakim sınıf, mal ve can güvenliğini, başka deyişle dirliği ve barışı sağlayarak üretimin gelişeceği ortamı güvence altına alır."

(Doğu Perinçek, Og’dan Oğur’a syf 142)

8 Mart 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 50


"BENİ İNKÂR EDECEKSİNİZ. HATTA BÜHTANLA YADEDECEKSİNİZ. HİNT'E, YEMEN'E VE MISIR'A GİDEN FİKİRLERİM, ORADA FİLİZLENEREK GELİP SİZİ BOĞACAKTIR." 

MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL

7 Mart 2013 Perşembe

DEYİMLERİMİZ VE ARDINDAKİ HİKAYELERİ - 2


ATI  ALAN  ÜSKÜDAR'I  GEÇTİ

Bolu Beyi'ne baş kaldıran ünlü eşkıya Köroğlu (şair Köroğlu ile karıştırılmasın) bir gün atını çaldırmış. Asil bir hayvan olan atını aramak için tebdil-i kıyafet ile diyar diyar dolaşmış ve sonunda yolu İstanbul'a düşmüş. Atını, satılmak üzere pazara getirilen hayvanlar arasında görünce hemen alıcı rolüne bürünüp,
-"Efendi," demiş, "bu at güzele benziyor. Ancak binip bir denemek istiyorum." Satıcı onu tanımadığı için binmesine izin vermiş. At, üzerine binen eski sahibini tanıyıp dört nala koşmaya başlamış. Köroğlu, Sirkeci sahiline gelip bol para vererek bir sal kiralamış ve ver elini Üsküdar. 
Bu arada at cambazı aldatıldığından dolayı kıvranır dururmuş. Köroğlu'yu atıyla birlikte bir sal üzerinde gören cambazın dostlarından biri onu teselli için seslenmiş:
-"Üzülmeyi bırak! Atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlu'nun kendisi idi."
Bugün bu sözü, "İş işten geçti" manâsında kullanırız.

4 Mart 2013 Pazartesi

İYİ BİR KİTAP...


“…Çokları beni spor düşmanı sanıyor. Bir zamanlar minderlere çıkmış bir güreşçi olarak sporu severim. Ama her maçın kırk bin seyirci bulduğu bir memlekette, iyi bir kitap kırk bin değil, dört bin okur bulamazsa düşünmek gerekir ve o memlekette devlet eliyle yaratılmış bir dengesizlik  bulunduğunu görmemekte körlük olur.”

(Aziz Nesin, Sporcu milletiz Vesselam syf 34)

1 Mart 2013 Cuma

HAFTANIN SÖZÜ - 49


"Yaşayan her şey bazı izler bırakır. Biz onlardan bir ders çıkaracak kadar zeki isek, bu izlerin bir anlamı olur."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK