30 Kasım 2011 Çarşamba

Anayasa Başka Nasıl Çiğnenir?

Anayasayı çiğnemek her yurttaşın harcı değildir. Sıradan yurttaşlar ancak yasaları çiğneyebilirler. Anayasayı çiğnemek ayrıcalığı ise daha büyük adamların ayrıcalığıdır. Anayasayı çiğneyebilmek için gerekli koşul, yönetici sınıfa dahil olmaktır.
Bizim gibi sıradan insanlar için ancak halkımızın “Anayasayı tangur tungur etmek” diye tanımladığı; Anayasayı taygir, tebdil ve ilgaya teşebbüs suçu layık görülmüştür. Burada teşebbüs sözcüğünün önemi büyüktür. Uğur Mumcu’nun sık sık anlattığı gibi teşebbüs aşamasında kalıp yakalanırsanız hapı yutarsınız. Ama teşebbüsten öte geçip anayasayı taygir, tebdil ve ilga suçunu işlemeyi başarırsanız sorun yoktur. Artık gönül rahatlığı ile anayasayı çiğneyebilecek makama gelebilirsiniz.
Son günlerde yoğun olarak tartışılan Dersim konusu nedeniyle 1936, 1937 ve 1938 yılına gittik. Gelin ben sizi bundan birkaç yıl önceye, 1934 yılına, 1934 yılının 26 Kasım gününe götüreyim.
77 yıl önce 26 Kasım günü önemli bir devrim yasası TBMM’de kabul edilir. 2590 sayılı bu yasaya biz kısaca “Efendi, Bey, Paşa Gibi, Lâkap ve Ünvanların Kaldırılmasına Dair Kanun” diyoruz. Ne var ki yasanın birinci maddesi bu ünvanların kullanılmasını yasaklarken ikinci maddesi artık unutturulmuş çok önemli bir konuyu yasaklamaktadır.
Bu maddeye göre: “Sivil rütbe, nişan ve madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaklanmıştır. Türkler yabancı devlet nişanları da taşıyamazlar.”
Bu yasa Devrim Yasaları içine alınmış ve önce 1961 Anayasasının 153. Maddesi ile koruma altına alınmış, 1983 Anayasasının 174. Maddesi aynı korumayı sürdürmüştür. Bu maddeye göre 7. sırada yer alan bu Devrim Yasasının değiştirilmesi ve anayasaya aykırılığı ileri sürülemez.
Bu Devrim Yasasının 77. yıldönümünden tam bir hafta önce Abdullah Gül, İngiltere Kraliçesinin resmi konuğu olarak bu ülkeyi ziyaret etti. Yasanın yıldönümünde Abdullah Gül’ün ziyaretinin basındaki yankıları sürüyordu. Basında yer alan haberlerin bir kısmında gururla Abdullah Gül’ün daha önce İngiltere Kraliçesinden aldığı “Diz Bağı Nişanı’ndan” söz ediliyordu. Bazı gazeteler de konuya eleştirel bir yaklaşım gösteriyordu.
Hiç kimsenin aklına nedense bu nişanın 2590 sayılı yasaya aykırılığı gelmiyordu.
İşin çarpıcı yönü TC Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sitesine girilince Abdullah Gül’ün özgeçmişi bölümünde aldığı tüm nişanlar sıralanmış.
·         2002 yılında Avrupa Konseyinden alınan “Pro-Merito” nişanı
·         İngiltere’den alınan “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” yani, Dizbağı Nişanı
·         Portekiz’den “Grand Colar” nişanı
·         İtalya, Katar, Kuveyt, Kamerun, Suudi Arabistan ve Pakistan’dan alınan nişanlar.
·         2010 Chatam Hause nişanı
Bunlar Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde doğal olarak Abdullah Gül’ün bilgisi dahilinde yazıyor. Nişanların bir kısmı Cumhurbaşkanlığından önce alınmış.
Yukarıda altını çizerek yazdığımız gibi Türkler yabancı devlet nişanları da taşıyamazlar” denirken Cumhurbaşkanlarını bu kanunun dışındadır dememiş.
İngiltere, Akademik çalışmalarının bir kısmını bu ülkede yürüten Abdullah Gül’e özel bir ilgi gösteriyor. Diz Bağı Nişanı adı verilen bu nişanın gerçek adı ise “Ulu Haç İçin Mücadele Verenler” nişanı.
Cumhurbaşkanları yaptıkları işler nedeniyle sorumsuz sayılıyor ve ancak vatana ihanetle suçlanırlarsa görevden alınabiliyor. Göreve başlarken ise anayasaya bağlılık yemini ediyor.
2590 sayılı yasa ve anayasanın 174. Maddesi başka nasıl çiğnenir?
Bütün incelik “taşımak” fiili ile “almak” fiili arasındaki farkta mıdır?

Bursa ADD önceki Başkanı Lütfü Kırayoğlu
(Kaynak: Önce Vatan)

Yasanın tam metni;

KANUN NO: 2590

EFENDİ, BEY, PAŞA GİBİ LAKAP VE ÜNVANLARIN KALDIRILMASINA DAİR KANUN (*)

Kabul Tarihi: 26 Teşrinisani 1934
Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 29 Teşrinisani 1934 - Sayı: 2867
3.t. Düstur, c.16 - s.6


MADDE 1 - Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lâkap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmî belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.

MADDE 2 - Sivil ve rütbe ve resmî nişanlar ve madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaktır. Harb madalyaları bundan müstesnadır. Türkler yabancı Devlet nişanları da taşıyamazlar.

MADDE 3 - Askerî rütbelerden adın başına gelmek üzere kara ve havada Müşûrlere Mareşal, Birinci Ferik, Ferik ve Livalara General, Denizde Birinci Ferik, Ferik ve Livalara Amiral denilir. Generallerin ve Amirallerin derecelerini gösteren unvanlarla Deniz Müşürleri unvanlarının ve diğer askerî rütbelerin karşılıkları Ali Askerî Şûrası kararı ve İcra Vekilleri Heyetinin tasdikı ile konulur.

MADDE 4 - Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.

MADDE 5 - Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

(*) 1. Bu kanun, 7 kasım 1982 tarih ve 2709 sayılı (TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI)'nın 74 üncü maddesinde belirtilen devrim kanunlarından olup Anayasanın kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerin Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.

2. 27.7.1967 tarih ve 926 sayılı (TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU) na aykırı hükümleri, 208 inci maddesi (h) fıkrasiyle kaldırılmıştır

29 Kasım 2011 Salı

YÜZYIL ÖNCE BEDELLİ ASKERLİK


Yer: Meclis-i Mebusan
Konu: Mükellefiyet-i Askeriye Kanunu Layihası
Tarih: 17 Teşrinievvel 1327 (30 Ekim 1911)

Toplantı (İçtima): 8
Oturum (Celse): 1

OHANNES VARTEKS EFENDİ(ERZURUM)- Efendiler, herkesin malumu olduğu üzere, ulema ve ruhaniler, mütefekkir ve alimler nihayet herkes askerlik vazifesinin mukaddes olduğuna bar bar bağırıyorlar. Maatteessüf bu bar bar bağıranlar kitaplara yazanlar, kürsülerde vaız edenlerden hiçbirisi bu hizmet-i askeriyenin mukaddes olduğunu şahsen ve fiilen göstermemişlerdir.
Şimdi zengin 50 lira verip kaçıyor. O halde muharebeye kim gidecek? Fukara, değil mi? Ne için zenginlere, alimlere bu mukaddes hizmetten kaçmak için fırsat veriyorsunuz? Ne için onlara bu mukaddes vazifeden bir hisse vermiyorsunuz? Bu mukaddes vazifeyi yalnız fukaraya veriyorsunuz. Bu nasıl adalettir, bu nasıl müsavattır?[1]


[1] Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, İçtima Senesi 3, cilt 2, sayfa 175-76.

Ali Y. Baltacıoğlu

(Eeee, boşuna Osmanlı'ya özlem duymuyorlar...)

28 Kasım 2011 Pazartesi

BİR HAYALİM VAR GÖKÇEN!

“İnsan ömrü yapılacak işlerin azameti karşısında çok cüce kalıyor Gökçen…Geçtiğimiz yerlerde fabrikaları görmek istiyorum, ekilmiş tarlalar, düzgün yollar, elektrikle donanmış köyler, küçük fakat canlı, tertemiz, sağlıklı insanların yaşayabileceği evler, büyük, yemyeşil ormanlar görmek istiyorum.
Gürbüz çocukların, iyi giyimli çocukların yüzleri sararmamalı, dalakları şiş olmayan çocukların okuduğu okullar görmek istiyorum.

İstanbul’da ne medeniyet varsa, Ankara’ya da ne medeniyeti getirmek istiyorsak, İzmir’i nasıl mamur kılıyorsak, yurdumuzun her tarafını aynı medeniyete kavuşturalım istiyorum. Ve bunu çok ama çok yapmak istiyorum.

Dedim ya, insan ömrü çok büyük işleri başarabilecek kadar uzun değil. Mamur olmalı Türkiye’nin her bir tarafı, müreffeh olmalı…

Devletin yapamadığını, millet; milletin yapamadığını devlet yapmalı. Her şeyi yalnız devletten ya da her şeyi yalnız milletten beklemek doğru olmaz. Devlet ve millet ülke sorunlarını göğüslemede daima elele olmalıdır.

Ben yapabildiğim kadarını yapayım, sonra ne olursa olsun, benim kitabımda yok. Geleceği, geleceğin Türkiye’sini, düşünmek görevim. Bir iş aldık üzerimize, bir savaşın üstesinden geldik, şimdi ekonomik anlamda savaş veriyoruz, daha da vereceğiz…. Bu heyecanı yaşatmak, bu heyecanın ürünlerini görmek lazım.”

(Atatürk’ün, doğu ve güneydoğu Anadolu gezisi sırasında Sabiha Gökçen’le sohbetinden… “Cumhuriyet Yalanları 2- Sinan Meydan syf 425-426)

24 Kasım 2011 Perşembe

YİYİN EFENDİLER YİYİN!

TBMM de bulunan meclis lokantasının Yemek fiyat listesi
Etli türlü fırın 1 lira. Pilav 50 kuruş. Nar suyu 1 lira.
Mevsim salata 50 kuruş. Bademli keşkül 1 lira.
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak,
Yarın, bakarsınız, söner bugün çatırdayan ocak,
Bugün ki mideler kavi,bugün ki çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak….
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.
Tevfik Fikret
1867 – 1915

23 Kasım 2011 Çarşamba

Yeni bir başlangıç

İkinci bir bloga neden gereksinim duydum? Bilmiyorum. "Sözler" daha önce düşündüğüm bir fikirdi. Burada, yorumsuz bazı alıntı sözleri ya da o gün için önem verdiğim bir güncel konuda bir yada birkaç cümlelik kısa yorumlarımı yazacağım.
Bakalım hayırlısı... başlayalım bakalım.