17 Eylül 2015 Perşembe

İNANMAK

"İnsanlar, Tanrı'ya inanmayı bıraktıklarında bu bir şeye inanmadıkları anlamına gelmez aksine her şeye inanırlar."

16 Eylül 2015 Çarşamba

O ZAMAN HIRSIZLAR BİLE VİCDANLIYDI

Yankesiciyim ama vicdansız değil!

Yaklaşık olarak 60 yıl öncesinde, 1950’li yıllarda İstanbul’dayız. Bire bir yaşanmış olan hikayemiz bir belediye otobüsünde geçer. Otobüs tam Eminönü durağına gelmiş ve kapılarını açacakken bir kadının; 
“Sakın kapıları açma, cüzdanım çalındı, otobüste hırsız var” 
şeklinde canhıraş sesi duyulur.

Kadın ısrarcıdır ve bağırmaya devam eder. Bunun üzerine şoför kapıları açmaz ve yerinden kalkarak kadına 
“otobüste çalındığına emin misin? Çantanı kontrol et!” 
der. Kadın; 
“biraz önce biletimi almak için cüzdanımı çıkarmıştım, daha sonra yerine koydum ama şimdi yok” 
diye yanıt verir. Şoför bunun üzerine hiddetlenerek; 
“kimse kıpırdamasın herkesin üzerini arayacağım”
 der.

Şoför önden biletçi arkadan başlayarak yolcuları tek tek aramaya başlarlar. Herkes aranmış yalnız bir kişi kalmıştır. Henüz aranmayan yolcu binbaşı rütbesinde resmi üniformalı bir kara subayıdır. Üzerinde de haki renkli kalın paltosu vardır. Şoför;
 “Binbaşımı aramaya lüzum yok, bir Türk subayını hırsızlık şüphesi ile asla aramam, cüzdanın bulunamadı” 
diyerek kapıları açmak için yerine doğru yönelir. 

Tam bu sırada Binbaşının kendinden emin davudi sesi duyulur; 
“Beni de arayacaksınız, töhmet altında kalmak istemiyorum.” 
Şoför aramak istemez ama Binbaşının ısrarı karşısında mecbur kalır. Tam elini Binbaşının paltosunun cebine sokarken; 
“hayır arama, ben çaldım!” 
diyen biraz hırpani giyimli bir adam çıkar. Ve adam;
 “cüzdanını çaldığım kadın bağırınca korktum, aranabileceğimi düşünerek cüzdanı aranmayacağını bildiğim hemen yanımda bulunan Binbaşının kalın paltosunun cebine bıraktım. Fakat bir Türk subayının hırsızlıktan suçlanmasına gönlüm razı değil. Yankesiciyim, hırsızım ama vicdansız değil!” 
diyerek başını önüne eğer.


2 Eylül 2015 Çarşamba

ŞEHRİN KUTSALLIĞI

 “….Bir şehrin kurulacağı yer öncelikle bir kutsal tezahürüne bağlıdır, coğrafi elverişlilik koşulları da şehir kuruluşunda rol oynadıysa da, ki bunlar genelde tarım için su kaynakları ya da Kudüs ya da Hattuşaş gibi büyük kaya parçaları olabilir, bunları da kutsal tezahürü bağlamında değerlendirebiliriz. Eğer şehir farklı amaçlarla bir yerde kurulduysa bu seferde oraya kutsallaştıracak ve bu kutsallığın sürmesini sağlayacak riti oluşturacak mitler yaratılmakta hatta “kurucu atalar” kurgulanmaktadır.
     Bugün küresel kapitalizmin geldiği noktada yapılan maddi ve manevi tahribat şehrin kutsallarını unutturmakta, bunlarla ilişki kesildikçe şehir sakinleri bu tahribata tamamen kayıtsız kalmaktadırlar. Şehrin tarihini ve doğasını merak etmeyen, fırsat buldukça şehri gezmeyen tanımayan güruhların AVM’lerde yaşadıkları anonim ve tekdüze yaşamın  sonucu olarak şehirler daha da yozlaşmakta ve kutsaldan yoksun taş yığınları haline gelmektedirler.

(Erhan Altunay  Paganizm-1 syf 33-34)