30 Eylül 2015 Çarşamba
17 Eylül 2015 Perşembe
16 Eylül 2015 Çarşamba
O ZAMAN HIRSIZLAR BİLE VİCDANLIYDI
Yankesiciyim ama vicdansız değil!
Yaklaşık olarak 60 yıl öncesinde, 1950’li yıllarda İstanbul’dayız. Bire bir
yaşanmış olan hikayemiz bir belediye otobüsünde geçer. Otobüs tam Eminönü
durağına gelmiş ve kapılarını açacakken bir kadının;
“Sakın kapıları açma,
cüzdanım çalındı, otobüste hırsız var”
şeklinde canhıraş sesi duyulur.
Kadın ısrarcıdır ve bağırmaya devam eder. Bunun üzerine şoför kapıları açmaz ve yerinden kalkarak kadına
“otobüste çalındığına emin misin? Çantanı
kontrol et!”
der. Kadın;
“biraz önce biletimi almak için
cüzdanımı çıkarmıştım, daha sonra yerine koydum ama şimdi yok”
diye
yanıt verir. Şoför bunun üzerine hiddetlenerek;
“kimse kıpırdamasın
herkesin üzerini arayacağım”
der.
Şoför önden biletçi arkadan başlayarak yolcuları tek tek aramaya başlarlar.
Herkes aranmış yalnız bir kişi kalmıştır. Henüz aranmayan yolcu binbaşı
rütbesinde resmi üniformalı bir kara subayıdır. Üzerinde de haki renkli kalın
paltosu vardır. Şoför;
“Binbaşımı aramaya lüzum yok, bir Türk subayını
hırsızlık şüphesi ile asla aramam, cüzdanın bulunamadı”
diyerek
kapıları açmak için yerine doğru yönelir.
Tam bu sırada Binbaşının kendinden emin davudi sesi duyulur;
“Beni
de arayacaksınız, töhmet altında kalmak istemiyorum.”
Şoför aramak
istemez ama Binbaşının ısrarı karşısında mecbur kalır. Tam elini Binbaşının
paltosunun cebine sokarken;
“hayır arama, ben çaldım!”
diyen
biraz hırpani giyimli bir adam çıkar. Ve adam;
“cüzdanını çaldığım kadın
bağırınca korktum, aranabileceğimi düşünerek cüzdanı aranmayacağını bildiğim
hemen yanımda bulunan Binbaşının kalın paltosunun cebine bıraktım. Fakat bir
Türk subayının hırsızlıktan suçlanmasına gönlüm razı değil. Yankesiciyim,
hırsızım ama vicdansız değil!”
diyerek başını önüne eğer.
15 Eylül 2015 Salı
14 Eylül 2015 Pazartesi
11 Eylül 2015 Cuma
10 Eylül 2015 Perşembe
8 Eylül 2015 Salı
7 Eylül 2015 Pazartesi
4 Eylül 2015 Cuma
3 Eylül 2015 Perşembe
2 Eylül 2015 Çarşamba
ŞEHRİN KUTSALLIĞI
“….Bir şehrin kurulacağı yer öncelikle bir kutsal tezahürüne
bağlıdır, coğrafi elverişlilik koşulları da şehir kuruluşunda rol oynadıysa da,
ki bunlar genelde tarım için su kaynakları ya da Kudüs ya da Hattuşaş gibi büyük
kaya parçaları olabilir, bunları da kutsal tezahürü bağlamında
değerlendirebiliriz. Eğer şehir farklı amaçlarla bir yerde kurulduysa bu
seferde oraya kutsallaştıracak ve bu kutsallığın sürmesini sağlayacak riti
oluşturacak mitler yaratılmakta hatta “kurucu atalar” kurgulanmaktadır.
Bugün küresel
kapitalizmin geldiği noktada yapılan maddi ve manevi tahribat şehrin
kutsallarını unutturmakta, bunlarla ilişki kesildikçe şehir sakinleri bu
tahribata tamamen kayıtsız kalmaktadırlar. Şehrin tarihini ve doğasını merak
etmeyen, fırsat buldukça şehri gezmeyen tanımayan güruhların AVM’lerde
yaşadıkları anonim ve tekdüze yaşamın
sonucu olarak şehirler daha da yozlaşmakta ve kutsaldan yoksun taş
yığınları haline gelmektedirler.”
(Erhan Altunay
Paganizm-1 syf 33-34)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)