“Bizler Türk subayları
olarak, baba parasıyla eğitim almadık. Bizler, Türk milletinin kısıtlı
kaynaklarıyla bizlere sağladığı imkanlarla, bu imkanlara her gün şükretmeyi
öğrenerek yetiştirildik.
Bizlerin üzerinde, her
akşam evine bir somun ekmekten fazlasının götüremediği halde, devletine
vergisini son kuruşuna kadar ödeyen vatandaşların, şehit evladının tabutunun
başında ‘Vatan Sağolsun. Bir evladım daha var, O da bu vatana feda olsun’ diye
ağlayan şehit anasının, şehit evladının tabutu başlında ‘Oğlumun yarım kalan
vatan borcunu ben tamamlayacağım’ diye haykıran şehit babasının hakkı vardır.
Bu yük, ölene kadar
her birimizin omuzlarındadır ve işte bu mesuliyet yükü, her şeyden, ölümden
bile ağırdır. Omuzlarımızda bu yük, aklımızda Harbiye’ye girerken ettiğimiz
yemin varken, Yüce Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyet’ini korumak için
canımız pahasına mücadele edeceğimize ant içmişken, vatan haini teröristlerle
aynı kefeye konmak, aynı suçlamaya maruz kalmak, nefes aldığım her an ruhumu
yakmaktadır ve karşınızda bu yangının acısıyla haykırıyorum.
Ben –kutsal ocak
Harbiye’de yetişmiş- mazisi insanlık tarihinden bile eski olan Türk ordusunun
şerefli bir subayıyım. Ben, terörist değilim…”
-
Deniz İkmal Teğmen Sezgin Demirel’in
savunmasından-
(Ali Türkşen, Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir, syf
334-335)