27 Mart 2012 Salı

DAVRANIŞLAR, BENZERLİKLER

Kurbağaların zekâ düzeyi,  sadece  iki durumu tanıyan binlerce  basit türden bir derece daha ileri.. Nitekim, kurbağalar  üç farklı durumda üç farklı davranış gösterebiliyorlar :
1. Hareket eden kendinden küçük ise yakalayıp yutuyor
2.Hareket eden kendisi ile aynı büyüklükte ise  hareketsiz kalıyor
3. Hareket eden kendisinden daha büyük ise  derhal kaçıyor. (Yılanların çok yavaş hareketini fark edemedikleri için çok defa kurban oluyorlar)

(Sayın D.Ali Ercan’dan…)

İnsanların da benzer özellikler gösterdiği hemen aklınıza geliyor değil mi?

26 Mart 2012 Pazartesi

VİCTOR HUGO’YA ÖVGÜ

Yıl, 1887... Gazetecinin biri, Victor Hugo'ya soruyor:
"Eserleriniz ve siz bugüne dek çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz. Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?"
Hugo anlatıyor: "Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. Fena halde sıkışmıştım. Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi. Var gücümle uşağıma seslendim: 'İgooooooor!' Defalarca haykırmama karşın İgor'un beni duyduğu yoktu. Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte. Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, fermuarımı indirdim ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.”
Arabacı nefret dolu bir sesle “Seni haddini bilmez, buruşuk o... çocuğu! O işediğin, Sefiller'in yazarı Victor Hugo'nun duvarıdır!” dedi.
İşte, hayatımda duyduğum en övgü dolu söz buydu."

23 Mart 2012 Cuma

21 Mart 2012 Çarşamba

ERMENİ RESMİ BELGELERİNDE ERMENİ MEZALİMİ - 7

BELGE 7/
ERMENİ HÜKÜMETİ ERMENİ KÖYLÜSÜNÜ CEZALANDIRMAK İÇİN SUSUZ BIRAKIYOR VE ÖLÜMLERE YOL AÇIYOR


Ermenistan Devlet Arşivi'nde f. 67/199, d. 139, y. 230 numarada kayıtlı başka bir belgede ise, Taşnak hükümetinin asker vermeyi reddeden Berd, Verhniy Karmir, Ahbyur köylerine ve Şamşadinsk bölgesinin diğer köylerine cezalandırma amacıyla gönderdiği özel müfrezelerin uygulamaları anlatılıyor.

"Taşnak hükümetinin, boyun eğmeyen köylüleri cezalandırmak için Zangi nehrinin kolunu kapattığı ve bölgedeki köyleri susuz bıraktığı Ermeni hâkim güçlerinin gazetelerinden olan Jogavurd'un 29 Haziran 1920 tarihli 102. sayısında aktarılmaktadır. Bu cezalandırmanın sonucunda birçok insan ölmüş, tarladaki ürünler mahvolmuştur.

Erzurum’un Alaca köyü sakini 250 Türk çeşitli binalara doldurulmuş ve benzin dökülerek yakılmışlardır. Sabah 06.00 da fotoğraf çekildiğinde, şehitler cenaze tarlası gibi görüntülenmiştir
."

20 Mart 2012 Salı

ÖYLESİNE BİR ÖYKÜ

ÖYKÜMÜZ DÖRT KİŞİ HAKKINDA.
BUNLAR;
1- HERKES, 2- BİRİSİ, 3- HERHANGİ BİRİ, 4- HİÇ KİMSE.
YAPILMASI GEREKEN ÖNEMLİ BİR İŞ VARDI VE
HERKES, BİRİSİ’NİN BU İŞİ YAPACAĞINDAN EMİNDİ.
GERÇİ İŞİ HERHANGİ BİRİ DE YAPABİLİRDİ AMA.
HİÇ KİMSE YAPMADI, BİRİSİ BUNA ÇOK KIZDI,
ÇÜNKÜ İŞ, HERKES’İN İŞİYDİ.
HERKES, HERHANGİ BİRİ NİN BU İŞİ
YAPABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORDU.
AMA, HİÇ KİMSE, HERKES’İN
BU İŞİ YAPAMIYACAĞININ FARKINDA DEĞİLDİ.
SONUNDA; HERHANGİ BİRİ NİN YAPABİLECEĞİ İŞİ,
HİÇ KİMSE YAPMADIĞI İÇİN,
HERKES, BİRİSİ’Nİ SUÇLADI....

19 Mart 2012 Pazartesi

DÜŞ VE MİT

“Düş, kişiselleştirilmiş mittir, mit kişisellikten çıkarılmış düştür, hem düş hem mit ruhun dinamiğinin genel işleyişi içinde simgeseldir. Fakat düşte biçimler düş görenin kendine özgü sorunlarıyla tuhaflaşmıştır. Mitte ise belirtilen sorunlar ve çözümler bütün insanlık için dolaysızca geçerlidir.”
(Joseph Campbell, ‘Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’ syf 30)

14 Mart 2012 Çarşamba

HAYATTAN DERSLER - 2

Zeka

Juan, motosikleti ile Meksika sınırına gelir. Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu
sorar.
Juan, "Yalnızca kum" diye yanıt verince polis, "Aç bakalım çantaları" der.
Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine rağmen kumdan başka bir şey bulamaz çantada! Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her tür tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka bir şey yoktur! Polis, çantalarını Juan'a geri verir ve sınırdan geçmesine izin verir.
Ertesi gün Juan Motosikletinin arkasında iki büyük çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan'ı gene durdurur, didik didik arar, bir şey bulamaz ve Juan'ı serbest bırakmak zorunda kalır.
Bu olay, polis emekli olana dek yıllarca devam eder !
Bir gün emekli polis Meksika'da bir barda otururken Juan'ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır;
-"Senin yıllardır bir şeyler kaçırdığından eminim. Çıldıracağım, geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaçırdığını. Aramızda kalacağına emin olabilirsin."
Juan gülümseyerek yanıtlar: "Motosiklet"

 Ders - 2:
DETAYLA BOĞUŞURKEN ÖZÜ KAÇIRMAYALIM

13 Mart 2012 Salı

HAYATTAN DERSLER - 1

Akıl
 Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
- Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
 Doktor:
- Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?
 Adam:
- Ooo ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.
- Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

Ders - 1 :
SADECE BİZE SUNULANLARIN DIŞINDA ÇÖZÜM BULMAKTIR AKIL.

12 Mart 2012 Pazartesi

TÜRKLER HAKKINDA (5)

Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim.

Raimondo Montecúccoli
(d. 21 Şubat 1608 veya 1609, Modena - ö. 16 Ekim 1680, Linz) İtalyan general. Askeri hizmetleriyle Avusturya ve bilhassa Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu çıkarları uğruna savaştı.

7 Mart 2012 Çarşamba

MARANGOZUN GÖREMEDİĞİ...

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti.Patronuna işten ayrılarak artık ailesi ve torunlarıyla zaman geçirmek istediğini söyler.Bunun karşılığında patronu marangozdan son bir isteği olduğunu ve ondan son bir kez bir ev yapmasını söyler.Marangoz kabul eder ve işe girişir.Fakat gönlü artık işte olmadığı için baştan savma işçilik ve kalitesiz malzeme kullanarak evi bitirir.İşini bitirdiğinde patron evi gözden geçirmek için gelir.Dış kapının anahtarını marangoza uzatır.
"Bu ev senin" der, "sana benden hediye".
Marangoz şoka girer.Bu nasıl olur diye düşünür.Bu son diye bir an önce bitirmek için yaptığı evin kendisinin olduğunu öğrenince çok utanır.Bu evin kendi evim olduğunu bilseydim hiç böyle yapar mıydım diye düşünür ve yaptığı hatanın farkına varır.Bir başkası için yaptığı iş aslında kendi kullanacağı standartların çok altındadır.

Evet kendi hayatımızda da marangoz biziz.Her gün bir çivi çakar,bir tahta koyar ya da bir duvar dikeriz.Hayat bir "kendin yap" tasarımıdır.Başkaları için yaptığımız, düşündüğümüz olumlu ya da olumsuz her şey, bizim kendi evimizi inşa eder.Oturduğumuz evin güzelliği de,çirkinliği de bizim eserimizdir..


"KİŞİ OLAN KİŞİ KENDİNİ KENDİ İLE KANDIRIR,
 İNSAN OLAN İNSAN KENDİNİ KENDİ İLE ARINDIRIR."

5 Mart 2012 Pazartesi

MEZAR TAŞINDAKİ İBRETLİK YAZI

İyi bir ulus için faydalı eğitim ve öğretim ekmek kadar kutsaldır.
Atanın altı oku yerine altı yıldız
Türkçe, Kur’anı, halkın anlayabileceği dilden dini Allah korkusu okullarında bilimsel eğitimi ve bilimsel öğretimi olmayan bu millet böyle giderse, yok olan 16 Türk devleti gibi yok olacaktır
Bu yıkılışın günahı, başta kalitesiz ve vurguncu politikacılarda, 50 yıldır gelip geçmiş uyutulan talim-terbiyecilerin olacaktır. Bu vatan için ne sağ ne sol, ataTürk yolu en kutsal yol.
Bilimde teknikte neyi biz bulduk?
Nobel ödülünde adımız mı var?
Hangi dünya birinciliğini aldık?
Bilimsel eğitimden, kaliteli talim-terbiyeden yoksun, uyutulan bir milletle
Pek çok alanda geri kaldık.
Adi politikacılar ve mutlu azınlık
Bu milleti harıl harıl soyuyor.
Bilimsel eğitimden yoksun bu zavallı millet ise,
Horul horul uyuyor…

2 Mart 2012 Cuma