Komutanlıkları’ na, askeri sebeplere dayanarak, casusluk ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını, tek tek veya toplu olarak memleketin diğer bölgelerine gönderebilmelerine yetki verdi.
Başta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla yapılan yer değiştirme, doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak Erzurum, Van, Bitlis, Mersin, İskenderun gibi bölgelerde uygulandı.
Yer değiştirme uygulaması daha sonraları, isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni
komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletildi.
Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler uygulamanın dışı bırakıldıkları halde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri görülenler de göç ettirildi.
Osmanlı Devleti, bu kanunun yayınlandığı günlerde çıkardığı bazı ek kanunlarla da göç edenlerin ve kalanların can ve mal emniyetini sağlamak için büyük bir külfete girdi.
Savaşın o çok zor şartlarında, Osmanlı Devleti bir yandan savaşırken, bir yanda da bu tehcir işini
elinden geldiğince sağlıklı bir şekilde yapamaya gayret etti.
Her şey en ince ayrıntısıyla ele alındı.
Gidenlerin mallarının nasıl korunacağı, yer değiştirmenin nasıl ve hangi yollarla olacağı, bu sırada korunmasız Ermenilerin nasıl korunacağı, gidilen yerlerde nerelere yerleşileceği, bu yeni yerlerde yaşamın nasıl olacağı, savaşın o çok zor şartlarında mümkün olduğunca en iyi şekilde plânlanmaya ve yapılmaya gayret edildi.
Sahipsiz kalan Ermeni kadın ve çocukların korunması ve bakımına özel gayret gösterildi.
Ermenilerden erkekleri bulunmayan kadınların ve küçük çocukların kış şartlarında göç ettirilmelerinin uygun olmadığı ve bunların göç ettirilmeyerek uygun köylerde iskân edilmelerini isteyen Dahiliye Nazırı (Günümüzde İçişleri Bakanı) Talat Bey’ in Elazığ Valisi Sâbit Bey’ e gönderdiği aşağıdaki yazıyı örnek olarak hatırlayalım:
Bu Bâb-ı Âlî  Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umûmiye Müdîriyeti Husûsi:18 Şifre Bi'z-zât hâlli Ma‘mûretü'l-azîz Vâlîsi Sâbit Beye Ermenilerden erkekleri bulunmayan nisvân ve sıbyânın kış hükmünü icrâya başladığı şu sırada  mesâfât-ı ba‘îdeye sevkleri pek   çok müşkilâtı dâ‘î olacağı görüldüğü ve her kâfileye mu‘temed  me’mûrların terfikıyla bunların   huhâfazaları adimü'l-imkân bulunduğu Hey’et-i Tahkîkiye Riyâseti'nden bildiriliyor.   Kimsesiz nisvân ve sıbyânın sevk edilmeyerek 9 Haziran sene[1]331 târîhli ve   4530  numaralı şifre telgrafnâmeye göre   münâsib köylere tevzî‘ edilmeleri muktezîdir. Fî 12 Teşrîn-i Sânî sene [1]331 Nâzır Talat *** Birinci Dünya Savaşı’ nın sonuna   doğru, göç ettirilen Ermenilerin önemli bir bölümü geri döndü. Geri dönenlere hane başına   belirli bir miktar aile yardımı yapıldı ve herkesin tekrar kendi evine  yerleşmesi sağlandı. Kurtuluş Savaşı’ ndan sonra   imzalanan Lozan Antlaşması’ nın 31 nci maddesiyle de, bir zamanlar Osmanlı Devleti vatandaşı olan   herkesin iki yıl içinde Türk vatandaşı olarak Türkiye’ ye gelebileceği karara bağlandı. *** Kısacası, savaş gereği   bulundukları yerden alınarak ülke içinde değişik bölgelere gönderilen  Ermeniler’ den isteyenler geri   döndü. Halen Türkiye Cumhuriyeti   toprağında çok sayıda Ermeni vatandaşı yaşıyor, yaşayacak. Ortada ne bir soykırım vardır,   ne de soykırım yapıldığına dair bir iz. Başlangıçta üç yüz binlerden   başlayıp, üç milyonlara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni  katliâmı hikâyelerinin hiçbir   dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul'un işgal   edildiği dönemde İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı arşivini yeterince   araştırmalarına rağmen soykırımı imâ edecek tek bir belgeye dahi rastlamamışlardır. Şayet, Osmanlı devletinin   Ermenileri “soykırım”a tabi tutmak gibi bir amacı olsaydı; bulundukları  yerlerde bu düşüncesini   gerçekleştiremez miydi? Bunun için “yer değiştirme” gibi   bir uygulamaya ne gerek vardı? Kafilelerin güvenliği, sağlığı ve   geçimlerinin temini için büyük maddi fedakarlıklara ne gerek vardı? 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına   kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında,   emirler çerçevesinde ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor savaş   şartlarına rağmen, Ermenilerin can ve mallarını koruma altına almasına ne   gerek vardı? Adetâ yeni bir cephe açmış gibi   idarî, askerî ve malî yükün altına girmemeye ne gerek vardı? Bütün bu soruların cevapları,   Osmanlı Devleti' nin asıl niyetinin anlaşılmasına yetecektir. Buna rağmen, Diapora Ermenileri   ve Ermenistan’ daki Ermeniler, uydurma belgelerin arkasına  gizlenerek, dünya kamuoyunu   uzun süre kandırmayı başardılar. Bu (Sözde Ermeni Soykırımı)   yasa tasarısını parlamentolarında kabul eden ülkelerin sayısı her geçen  sene artıyor. O kadar ki, bu ülkelerin   çoğunda, yasa gereği, Ermeniler’ in Türkleri kestiğini söylemek bile suç  olmuştur. Türk   Milleti, bu konuda, her seviyede bilinçli ve bilgili olmak  zorundadır. Uluslararası arenada hakkımızı   savunmak için gerekeni yapmaktan da asla kaçınmamalıyız. ABD’nin istekleri doğrultusunda   hareket etmek zorunda değiliz. Avrupa Birliği’ne girmek için taviz vermemiz de gerekmiyor. Türk   Milleti olarak bir ve bütün olalım yeter. Verilecek   her taviz, Türk Milleti' nin geleceğini satma ve ihanetten başka bir şey   değildir. Ahmet AKYOL YALOVA 17 Aralık 2011  |   


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder