“50. Alay’da üç taburuyla çıkarma gemilerine binmişti. Kıyıya yaklaşma bölgesini ateş altında geçmeye başladılar. Yine subaylara ve askerlere bir mermi bile isabet etmedi.
Uçaklar ve muhripler dağdaki ve kıyıdaki ateş odaklarını susturmaya çalışıyorlardı. Tam da Pladini plajı karşısına düşen Keskin Sırt’ta, Yanık Tepe’de ve Karni ormanlarında bulunan koruganlar ve makineli tüfek yuvalarından, çıkan birliklere ateş yağıyordu. Hava irtibat subayları ve pilotlar arasında özel parola vardı. Pilotlar özel parola nedeniyle yönlendirici havacılara güveniyorlardı.
Kıbrıs’ta sanılandan daha güçlü bir savunma düzeneği olduğu anlaşılmıştı. Bir süre sonra Rum ve Yunan birliklerinin, tahmin ettiklerinden çok daha kalabalık olduklarını da anlayacaklardı.
50. alayı taşıyan ilk çıkarma gemileri plaja yanaştı. İkisi küçük, biri daha büyüktü. Büyük gemide subaylarla birlikte 700 asker vardı.
Saat 9.45’ti.
Üç gemiden de askerler “Allah Allah” diye haykırarak hızla denizden geçip Kıbrıs’a ayak bastılar. Topçu Taburunun bir bataryası da karaya çıktı. Alay Komutanı Albay İbrahim Karaoğlanoğlu, Alay sancağı, sancaktar ve sancak muhafızları, yardımcısı Yarbay Cevdet Ayken ve karargahı ile indi. Seken kurşunlara aldırmadan yürüdü. Set dibinde Yb. Neşet İkiz, Albayı selamlayıp durum ve çevre hakkında bilgi sundu, ‘düşmanın her an karşı saldırıya geçebileceğini’ bildirdi.
Albay, “Merak etme kardeşim…”dedi, “şimdi her şey dilediğimiz gibi olur. Askerime güveniyorum. Bu asker yenilmez.”
Komutan ve beraberindekiler Girne-Karava yolunu aşıp dağ tarafına geçtiler. Komutan bir evi karargah olarak seçti. Bayraktarlık, Elçilik, Tugay Komutanlıkları ile iletişim kurulamadı. Ellerindeki telsizler yetersizdi. Yukarıda ne olduğunu öğrenemediler. Kendi durumları hakkında bilgi veremediler. Çıkarmanın başladığını, kıyı başının tutulduğunu Müşterek Hareket Merkezi’ne, dolayısıyla Ankara’ya, Ertuğrul gemisi bildirdi.
Yeni gelen çıkarma gemileri 50. Alayın kalan askerlerini plaja çıkarmayı sürdürüyorlardı. %0. Alay da çok iyi eğitim görmüş, seçkin bir alaydı. Doğuya, batıya ve dağa doğru ilerleyecek, planda saptanan birinci gün çizgisine savaşarak ulaşmaya çalışacaktı. Birinci gün ulaşılması gereken çizginin geçtiği yerler Elya-Trimiti-Zeytinlik-Girne batısı idi.(*) Zeytinlik yakınlarında dağdan inecek bir komando taburu ile buluşulacaktı. Böylece birleşmenin ilk aşaması gerçekleşecekti.
Ne var ki Rum ateşi gittikçe yoğunlaşıyordu. Doğuda ve batıda güçlü birlikler vardı. Keşif kolları Rumların sağlam savunma mevzileri, barikatlar kurduklarını gördüler.
Birinci gün için saptanan çizgiye ulaşmak hiç de kolay gözükmüyordu. Bir de su sorunu çıktı. Bütün Rum evlerinde kuyu, su motoru ve su deposu vardı. Bir geveze, Rumların kuyuları, depoları zehirlemiş olabileceğini söyledi. Söylenti ‘sular zehirli’ diye kesimleşerek hızla yayıldı. Kimse sulara yanaşmayacak, susuzluk büyük dert olacaktı. Bir matara su bu sıcakta savaşan bir insana ne kadar yeterdi? Gazinoda birkaç meyve suyu şisesi vardı, susuzlar 3.000 kişiydi. Yardımcı birlikler gelince de 3.500 kişi edeceklerdi.”
(*) Neşet İkiz, age. s 125 Şimdiki adları; Karava=Alsancak, Elya=Doğancı, Trimiti=Edremit
(Turgut Özakman, Çılgın Türkler Kıbrıs, syf 355-356)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder