Zamanın birinde yaşlı bir adam
ve dünyada tek sahip olduğu varlık olan, çok ama çok güzel bir atı varmış. Adam
bir gün atıyla beraber bir yolculuğa çıkmış, yolculuk sırasında bir yerde
dinlenirken yanına bir adam gelmiş ve ondan biraz ekmek ve su istemiş. Adam da
bohçasında ne var ne yoksa beraber yiyebileceklerini söylemiş. Oturmuşlar
beraberce yemeklerini yemişler aynı kaptan su içmişler ve aralarında güzel bir
muhabbet etmişler. Yemek ve muhabbetten sonra dinlenmek için biraz uzanmışlar.
Aradan zaman geçmiş, atın sahibi olan adam uyanmış bir de ne görsün, ne yemeği
kalmış, ne suyu, ne de o çok sevdiği dünyalar güzeli atı var, hepsini almış
gitmiş o çok güvendiği adam. Yaşlı adam hiçbir şey söylemeden biraz bakmış
boşluğa ve şöyle demiş:
-Ne ekmeğimi böldüğüme yanarım, Ne suyumu böldüğüme, Ne o çok sevdiğim atımı
götürdüğüne, Hani o içimdekini götürdün ya…
(alıntı-Mehmed Beşir Parlakoğlu)
İncil'de yazıyordu sanırım; "Her doğan çocuk tanrının insanlardan henüz ümidini kesmediğini gösterir." Öyle bir şey işte... Saygılarımla,
YanıtlaSil